Japonya'da Kawasaki Frontale'de futbol hayatına devam eden Galatasaray'ın eski golcüsü Bafetimbi Gomis, katıldığı yayında önemli açıklamalarda bulundu. İşte Gomis'in sözleri...
"Galatasaray’da Mauro Icardi ile çok çok iyi bir ilişkimiz vardı. Icardi takıma katıldığında benim takım içinde zaten bir "Ağabey" rolüm vardı. Az süre alıp, Galatasaray’ın ihtiyacı olduğu anlarda skor katkısı sağlamam bekleniyordu."
"Bu beklentinin yan ısıra Mauro Icardi’nin kendini iyi hissetmesi için ona destek olmam da gerekiyordu. Günümüz modern futbolunda birinci golcü olmak önemli, ben daha önce Galatasaray’da bu rolde görev aldım, ancak artık benim yaşımda bir oyuncu olduğunuzda ve eski gücünüze sahip olmadığınızda, saha dışında "Ağabey" görevini yerine getirip Icardi gibi birinci golcülere daha iyi olmaları için her şekilde yardımcı olmanız gerekiyor. Gençlere yol göstermek, Icardi gibi yıldızlara yardımcı olmak... Ya da top atmayan, grup içinde sorun çıkaran isimlerle gidip konuşmanız gerekiyor vs. Bir noktada takım ve antrenör arasında bir köprü rolünüz oluyor."
"Icardi’nin PSG’de göremediği sevgiyi hissetmeye ihtiyacı vardı. Türkler de koca yürekli, duygusal insanlar oldukları için Icardi’ye hak ettiği sevgiyi verdiler. Icardi de haliyle bugün büyük fark yaratıyor, nihayetinde Icardi gibi bir oyuncuya gol atmayı da öğretecek değilim."
"Türkler çok duygusal insanlar. Siz onlara bir adım giderseniz onlar size iki adım geliyorlar. Türkiye’de Gomis adında çocuk, kedi, köpek görmek mümkündü. İsmimi dövme yaptıran, fotoğrafımı arabasının camına yapıştıran.. Baştan aşağı Türkiye tarifi diyebilirim. Bir keresinde Türkiye’de bir ırkçılık olayına maruz kaldım. Sonraki maç tüm Galatasaray taraftarı Gomis maskeleriyle maça geldi. Ne kadar mükemmel bir toplum olduklarını ve yanımda olduklarını göstermek için yapmışlardı bunu."
"Bir şey itiraf etmem gerekirse, saha içinde duygularıma yenik düştüğüm nadir anlardan biridir bu. Yaşadığım duygu yoğunluğunun tarifi yoktu. Koca bir stat Gomis maskeleriyle ismimi bağırıyordu. O maç sahada sıfırdım. O kadar duygulandım ki, oynayamadım. O maçta ya gol atmadım ya da maç sonu bir penaltı golü kaydettim ama oynayamadım. Duygusal açıdan beni paramparça etmişlerdi. Türkiye ve Suudi Arabistan’da yaşadıklarımı bir gün her futbolcunun yaşamasını diliyorum."
"Fransa’da çok büyük takımlarda forma giyme şansına sahip oldum. Saint-Etienne, Marsilya, Lyon… Doğrusu futbol tutkusunu derinden hissettiğim takımlardı, o takımlardan sonra Galatasaray’a gitmek büyülü bir histi. Türkiye Ligi elbette Fransa Ligi seviyesinde bir lig değil. Ancak oynadığım tüm liglerle ilgili Türkiye, Suudi Arabistan, Japonya fark etmez, şunu söyleyebilirim her ligin kendine özgü özellikleri var. Her lige saygı duymak gerekiyor. Lionel Messi, Ligue 1’e geldiğinde ligi alt üst edeceğini düşünüyordu herkes ama öyle olmadı ve Fransa’da zorlandı. Biz Fransız sisteminin vermiş olduğu eğitim sayesinde tüm liglere, tüm sistemlere daha kolay uyum sağlayabiliyoruz. Bireysel anlamda da kendi etrafıma bir ekip kurdum daha yukarıya çekmek için kendimi."
"Galatasaray, tıpkı Marsilya gibi ülkenin en büyük ve en sevilen takımı. Galatasaray’da Fatih Terim’le beraber çalıştım. Galatasaray’ın sembol ismi. Türkiye futbol tarihini yazan adam. Bir Türk takımıyla Avrupa’da kupa kazanma başarısı gösteren tek insan."
"İnsanlar Türkiye ve Suudi Arabistan’ı tatil ve emeklilik ligleri gibi görüyorlar ancak ben Galatasaray ve Al-Hilal renklerini taşırken kariyerim boyunca forma giydiğim diğer tüm takımlardan çok daha fazla baskı hissettim. O renkleri taşımak inan bana çok zor. Galatasaray’a geldiğimde beş/altı bin kişi geldi beni karşılamaya. Havaalanında hemen bir baskı hissediyorsun. Aşk, beklenti.. böyle bir sevgi ve aşka karşılık vermek hiç kolay değil. Türkiye ve Suudi Arabistan’da çok sevildim, çok sevgi gördüm. Kamuoyunda müslüman ülkelerle ilgili yazılanların aksine çok güvende hissettim kendimi. Ailemle hem İstanbul’dan ayrılırken hem de Suudi Arabistan’dan ayrılırken ağladık. Güzel günlerdi."
"Eski gücüme sahip olmadığımı, ayaklarımın eskisi gibi gitmediğini Al-Hilal’den Galatasaray’a döndüğümde fark ettim çünkü Galatasaray iyi durumda değildi. Güçlü takımlarda oynadığınızda ve maçın büyük bölümünü rakip yarı alanda geçirdiğiniz zaman, az koşup, biraz baskı yapıp topu kazanıp, yalnızca gol odaklı oynadığınız zaman gücünüzün eskisi gibi olmadığını daha az hissediyorsunuz."
"Galatasaray’a döndüğümde, var olan takım, geçen sene şampiyon olan Galatasaray’dan farklıydı. Transfer yanlışları vardı, Galatasaray formasını taşıyamayacak oyuncular vardı.. Beni biraz da takıma karakter ve kimlik kazandırmam için getirdiler. 20 yaşında değildim artık ve Suudi Arabistan’da 4 yıl geçirmiştim. Suudi Arabistan liginde tempo Türkiye ve Fransa’ya kıyasla daha düşük. Galatasaray’a gelince 15-16 maçta 9 gol attım ama oyun çok yorucuydu. Ayrıldığımda arkamda beni besleyen çok özel isimler vardı. Al-Hilal’de de öyleydi. Sadece ön alan baskısıyla ilgilenmem gerekiyordu. Daima topa sahip olan taraf bizdik. Marsilya’da oynadığım dönemde de durum böyleydi Payet-Thauvin gibi isimler vardı arkamda."
"Galatasaray’da ikinci dönemimin ilk senesi zor geçti, çok çalıştık, sezonu ligden düşmenin kıyısında 12 ya da 13. bitirdik. Sonraki sezon yeni bir projeye geçildi ve şampiyonluk geldi. Böyle bir dönemde Galatasaray’da olmaktan, 10 golle katkı sağlamaktan, Icardi ve Mertens gibi isimlere destek olmaktan, Kerem ve Boey gibi gençlere tecrübelerimi aktarmaktan -ki Boey daha sonra Bayern Münich’e transfer oldu- büyük keyif aldım." [Çeviri: Nafi Alpay]