Roberto Mancini, 2018'de Dünya Kupası'na katılamayan ve büyük bir yıkım yaşayan İtalya'yı Avrupa'nın zirvesine çıkardı. İşte 'RÖNESANS'ı gerçekleştiren adamın öyküsü...
Roberto Mancini, 2018'de Dünya Kupası'na katılamayan ve büyük bir yıkım yaşayan İtalya'yı Avrupa'nın zirvesine çıkardı. İşte 'RÖNESANS'ı gerçekleştiren adamın öyküsü...
İsveçli Jakob Johansson'un şutu filelerle buluştuğunda İtalya, 1958'den sonra ilk kez Dünya Kupası'nın dışında kalma tehlikesi yaşıyordu. Giampiero Ventura'nın öğrencileri maç boyunca hiç efor sarf etmiyordu, isteksizlik hakimdi. Birkaç gün sonra San Siro'da İtalya, İsveç duvarını yıkamadı ve maç 0-0 sona erdi. Dünya futbolunun en önemli ülkelerinden biri olan İtalya, 50 yıl sonra dünyanın en büyük futbol sahnesinin dışındaydı. Yıkım çok büyüktü.
İtalya, rakiplerinin neredeyse tamamına karşı topla oynama üstünlüğünü elde ederek, İngiltere'ye ulusal bir trajedi yaşatarak Wembley'de Avrupa şampiyonu oldu. Sadece 3 yıl önce bu İtalya'nın Dünya Kupası'na katılamayacak kadar kötü bir takım olduğunu düşünmek çok güç. Futbol bazen çok acımasızdır. Bu acımasızlığı yeni başarıların yolunu açar, bazen...
Çok az kişi Gianluigi Buffon'un gözyaşları içerisinde sahayı terk ettiği, Daniele De Rossi'nin ısınması istenince teknik ekibe küfür ederek 'Neden beni oyuna alıyorsun, Lorenzo Insigne'yi alsana, o benden daha iyi olur' dediği maçı hatırlıyor bugünlerde. 14 Mayıs 2018'de Roberto Mancini, geçici teknik adam Luigi Di Biagio'dan görevi devraldığında tüm bunları unutturmayı hedefliyordu zaten...
Roberto Mancini, EURO 2020 bitimiyle sona erecek bir sözleşme imzaladı. EURO 2020'ye katılım gerçekleşirse sözleşmesi otomatik olarak 2 sene daha uzayacaktı. 12 Ekim 2019'da İtalya, Yunanistan'a karşı 2-0 kazandıktan sonra EURO 2020'ye katılmaya hak kazandı ve Mancini'nin opsiyonu otomatik olarak devreye girip 2022'ye uzadı. Mancini'nin etkisi, EURO 2020'ye katılmakla sınırlı değildi, bundan çok daha fazlasıydı.
Roberto Mancini, futbol kariyerine Bologna'da başladı. Burada hücuma dönük golcü bir orta sahaydı. Dinamik hücumculardan biri olarak takdir gördü, övgü topladı. 1 sezon sonra 2.2 milyon sterlinlik bir bedelle Sampdoria'ya transfer oldu. Şimdi yanında olan Gianluca Vialli ile o günlerde ortaklığını başlattı ve İtalya'da 'Gemelli del Gol' (İkiz Golcüler) lakabını kazandı. Mancini, Sampdoria'da İtalya şampiyonu oldu. Avrupa'da Kupa Galipleri Kupası'nı kazandı. 1992'de Avrupa Kupası finaline ulaştı ama Barcelona'ya kaybetti.
Mancini'nin Sampdoria'daki etkisi sadece futbolculuğuyla sınırlı kalmadı. Bir futbolcuyken yönetim kurulu toplantılarına katıldı. Transfer görüşmeleri yaptı, bizzat bazı transferleri bitirdi. 27 yaşında bir futbolcuyken takımın teknik direktörlük görevine Sven-Göran Eriksson'u getirdi. Başkan Paolo Mantovani, Mancini'yi manevi oğlu olarak görüyordu.
1997 yılında Mancini, Sampdoria'dan ayrıldı. 566 maçta 168 gol attıktan sonra Lazio'ya gitti. Mancini, Lazio'da 3 yıl geçirdi ve kariyerinin ikinci lig şampiyonluğunu, iki İtalya Kupası'nı ve ikinci Kupa Galipleri Kupası'nı kazandı. Sözleşmesinin son sezonunda Leicester City ile Premier Lig tecrübesi elde etti. Sadece 4 lig maçından sonra futbolu bıraktı.
Mancini, teknik direktörlük kariyerine büyük bir para sıkıntısı yaşayan Fiorentina'da başladı. Ardından Lazio ve Inter'e gitti. Kupalar kazandı. 2009'da Manchester City'e gidip ilk Premier Lig şampiyonluğunu kazandırdı. Ardından Galatasaray'a, yeniden Inter'e ve daha sonra Zenit St.Petersburg'a gitti. Sıradan biri değildi. Genç yaşta yönetici olarak da başarıyı tatmış biriydi. Her şeyden önce önemli bir liderdi, keskin bir futbol beyni vardı, yenilikçi fikirleri bitmek bilmezdi, risk alma konusunda eşsizdi ve iyi bir akıl hocasıydı. Kısacası Mancini, eksiksiz ve komple bir futbol adamıydı.
İtalya, göreve en doğru adamı getirdi. Bunun ispatı Wembley'deki maçla oldu. Mancini, 1992'de Sampdoria'yla Wembley zeminlerinde Barcelona'ya kaybetmişti. Yine bu zeminde İtalyan futbolundaki cehennem günlerini sona erdirdi. Nihayet İtalya, dünya futbolunun güç merkezlerinden biri olarak ait oldukları sahneye geri döndü. Ancak zafere giden yolculuk uzun ve zordu.
Mancini, görevi devralır devralmaz yeniden inşa hareketine başladı. Bir gurup çocukla birlikte 'aile' oldu. Mancini, 23 yaşındaki Federico Chiesa ve Manuel Locatelli, 24 yaşındaki Nicolo Barella gibi oyunculara çok önemli yatırımlar yaptı. Hepsi finale giden yolda önemli goller attı ve Chiesea, bizzat final biletini kazandıran oyuncuydu.
Mancini, EURO 2020'ye katılma hakkı kazandıkları günlerde, 'İtalya'nın yetenekli futbolculara sahip olduğuna her zaman inandım' demişti. O oyuncularla birlikte büyük bir aile olmayı başardı. Kupayı kazanınca Leonardo Spinazzola için tezahürat yapmaları bunun ispatı.
Mancini, geleneksel ama tutucu olan İtalyan kontratak futbolunu çöp kutusuna atarak 'RÖNESANS' hareketi başlattı. Takımın zihniyetini değiştirdi ve muhalefetin ağır eleştirilerine ramen bambaşka bir oyunu dikte ettirdi. Savunmanın kalbinde Bonucci ve Chiellini'yle sarsılmaz bir ikili oluşturup diğer oyuncuların özgür bir hücum oyunu oynattı. Ciro Immobile, Federico Chiesa ve Lorenzo Insigne gibi hücumcular yeni rejimin aktörleri oldu.
Mancini, Jorginho ve Verratti'nin oyunu merkezden dikte ettiği 4-3-3'lük taktiğinden vazgeçmedi. Insigne, Chiesa, Berardi gibi oyuncular kulüplerindeki rollerine benzer şekilde oynatıldı.
Mancini, Wembley'de bu taktiğin verimli olmayabileceğini düşündü. İngiltere'nin erken golü, Southgate'in üçlü savunmasının işine yarardı. İtalya bir türlü çözüm bulamıyordu. Sahanın 3'te 2'sinin hakimi İtalya'ydı ama bir türlü İngilzi duvarını aşamıyorlardı. Topa hep sahip oluyorlardı. Mancini, oyunu değiştirecek formülü bulduğuna inanarak hamlelerini cesurca yaptı.
Mancini, turnuva öncesinde ve sırasında hep 26 oyunculuk bir kadrosunun olduğuna işaret etti. Bryan Cristante ve Federico Bernardeschi'nin en kritik anlarda sahaya özel taktiklerle gönderilmesi bunun bir ispatı oldu. Cristante, oyuna girdikten sonra tüm fotoğrafı değiştirdi ve İtalya eşitliği sağladı. Gerisi artık tarih sayfalarında...
Mancini, kupa sonrası "Bu dönüşümü gerçekten çok zor bir zamanda yapmak zorundaydık. Bir dizi genç oyuncuyla birlikte jenerasyon değişikliği yaşadık. Hep daha fazlasını istedik. Unutmamak lazım, 4 Dünya Kupası'nı kendi tarzımızla kazandık. Elbette savunma İtalyan futbolunun temel ilkesi. Doğru dengeye sahip olmak istedim sadece, iyi savunalım ama çok iyi hücum edelim dedim. Hücum zihniyetini değiştirmek için çok çalıştım. Artık daha iyi hücum eden bir İtalya var. Oyuncular çok iyi iş çıkardı. Bu oyun tarzını hızlı şekilde sahiplendiler." dedi.
İtalya'ya kaybeden Belçika'nın hocası Roberto Martinez, "Mancini çok titiz biri. Oyuncularından ne almak istediğini çok iyi biliyor. Ona karşı oynadığım maçta da, tüm turnuvada da her zaman net bir taktik bakış açısıyla, oyuncularının tamamından faydalanmayı başardı. Roberto Mancini'nin İtalya'sı, tüm milli takım teknik direktörleri için derstir. Kim oynarsa oynasın, ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Bu İtalya, bizim bildiğimiz eski İtalya değil. Roberto Mancini'nin İtalya'da yaptığı devrimi anlatmak için saatler gerekiyor. 3-5 cümleyle anlatılabilecek gibi değil." dedi.