"Chelsea'ye gitmemin nedeni Roman Abramovich ve Peter Kenyon ile yaptığım görüşmelerdi ve kulübün hedefi, benim hedefimden önce, mümkün olan en kısa sürede Premier Ligi kazanmaktı. Ve tabii ki bu ilk sezon olabilirdi ve motivasyon da bu olmalıydı. Roman'ın temelde bir zihniyet değişikliği istediğini hissediyordum. Stamford Bridge'e ilk kez Porto ile oynadığım Şampiyonlar Ligi finalinden önce gittiğimi hatırlıyorum. Salı günü finale yükseldim ve Çarşamba günü Chelsea-Monaco maçı için Stamford Bridge'e gittim. Yanıma gelen ilk adam bana ‘Seni burada istemiyoruz, Ranieri'yi seviyoruz’ dedi. Bu benim Stamford Bridge'deki ilk deneyimimdi. Porto'ya geldiğimde onlara şunu söyledim: 'Gelecek sezon şampiyon olacağız'. Fenerbahçe'ye gidip ‘Gelecek sezon şampiyon olacağız’ diyemezdim. Bunu hissetmeniz, elinizde ne olduğunu bilmeniz gerekir. Gelmeden önce Chelsea oyuncularını iyi tanıyordum. Onları inceledim, analiz ettim. Yanlış bir seçim yapmak istemedim. Doğru kulübe gitmek istedim. Diğer kulüplerin imkânları vardı, bu yüzden analiz ettim ve bunu gördüm. Bu potansiyeli gördüm."
Jose Mourinho: "Arsenal, Manchester United, Manchester City taraftarları Chelsea 2004-05’i umursamıyor. Aynı şekilde biz de, Chelsea olarak, Invincibles ya da onların yaptıklarını umursamıyoruz. Önemli olan, bizim ne yaptığımızı ve ne paylaştığımızı bilmemiz.”
Frank Lampard: “Bence (2004-05 sezonu), Invincibles’ın yaptıklarıyla, Pep Guardiola’nın City’sinin yaptıklarıyla aynı seviyede. Kendi yolumuzda bunu başardık. En büyük Premier Lig takımları arasında anılmayı kesinlikle hak ediyoruz.”
İlk kez Stamford Bridge’e gidişimde bana ‘Burada seni istemiyoruz, biz Ranieri’yi seviyoruz’ diyen biri olmuştu. Şampiyonlar Ligi finali öncesinde Chelsea-Monaco maçına gitmiştim. Stamford Bridge’deki ilk deneyimim buydu.”
Frank Lampard: “Jose, ilk günden itibaren inanılmaz bir özgüvenle konuştu. Hazırlık kampında Seattle’da bir toplantı yaptı ve ‘şampiyon olmak için neler yapmamız gerektiğini’ anlattı. Geçen sezon ikinci olmuştuk, yani çok da uzak değildik ama onun gelip daha ilk günden ‘şampiyon olacağız’ demesi önemliydi.
Blok blok maçları planlar, sonuçları öngörür ve biz de çoğu zaman bu hedefleri gerçekleştirirdik. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Ama işe yaradı çünkü bize sorumluluk verdi. Sanırım o meşhur zihin oyunlarının güzelliği de buydu.”
John Terry: “Daha sezonun çok başındayken, Bolton ve Fulham maçlarının şampiyonluk anları olacağını söylemişti. ‘İşler yolunda giderse’ değil, ‘şampiyonluğu orada alacağız’ dedi. Henüz 14 puan fark yokken! Oyuncular onu dinlerken büyülenirdi. Her şeyi içimize işlerdi. Onun için savaşmak, ölmek isterdik. Gerçekten özel bir adam.”
Bu detaylar benim için çok önemliydi. Terry’nin kaptan olarak parlaması, Lampard’ın orta sahada maestro olması için doğru yapıları kurmam gerekiyordu. Bu özgürlüğe sahiptim.”
John Terry: "Hazırlık kampının ilk günlerinde bile ‘bir şeyler oluyor’ hissi vardı. Antrenmanları not almaya başladım. Sonra dedim ki ‘Rui Faria’dan kopya isteyeyim, daha kolay’. Tek sorun, notların Portekizce olmasıydı! Antrenmanların akışı, planı, mükemmeldi.”
Jose Mourinho: “Hazırlık kampında sistem çok netti. Oyun modeli, prensipler, her şey… Her oyuncu belirli bir rol için seçilmişti. Bugün birçok teknik direktör taktiksel olarak çok güçlü ama o zamanlar bu tür detaycı çok azdı. Her idman rekabetçiydi. Daha sonra onlara tatlı bir şekilde ‘hayvanlarım’ demeye başladım. Terry, Lampard, Drogba, Makelele… İstediğim profile dönüşüyorlardı.”
John Tery: “Aniden ‘Herkes yarın çocuklarını getirsin’ derdi. Bu küçük şey büyük etki yarattı. Çocuklarımız birlikte oynar, eşler birbirine ısınıverirdi. Sonra havuza girer, çocuklar etrafta koşturur… O sıcaklığı kimse göremez ama bizim için çok şey ifade ederdi. Çocuklarım hâlâ onu görünce ‘baba gibi’ hisseder.”
Chelsea, 30 Nisan 2005’te Bolton’u 2-0 yenerek 50 yıl aradan sonra ilk kez şampiyon oldu. Golleri Lampard attı.
Frank Lampard: “Bolton’da attığım iki gol hala tüylerimi diken diken eder. Bazen Instagram’da önüme çıkıyorlar. Her seferinde etkileniyorum. En özel gollerimdir.”
John Terry: “Sahada ve soyunma odasında kutladık ama ertesi gün Liverpool ile Şampiyonlar Ligi maçımız vardı. Otelde sadece bir bira içtik. Herkes odasında, 11’de uyumuştu bile. Gerçek bu ama eminim taraftar bizim yerimize yeterince kutlamıştır!”
Jose Mourinho: “Chelsea’de yaşıyorum. Sokakta genç biri gelip ‘Bolton maçındaydım’ diyor. ‘Kaç yaşındaydın o zaman?’ diyorum. ‘7’ diyor. ‘Hatırlıyor musun gerçekten?’ ‘Evet, babam ve dedemle gitmiştim.’
Bu şampiyonluk kulüp için ikonik bir an. Chelsea kaç kez Premier League kazandı? Beş. Ama herkes bu şampiyonluğu hatırlıyor. İşte bu o şampiyonluk. Roman dönemi, bir devrin başlangıcı…”
Premier League, Chelsea’nin 2004-05 sezonunda kazandığı ikinci kupaydı. Ondan önce Liverpool’u 3-2 yenerek Lig Kupası’nı almışlardı. Şampiyonlar Ligi yarı finalinde yine Liverpool ile karşılaştılar ve Luis Garcia’nın meşhur “hayalet golü”yle turnuvadan elendiler.
Jose Mourinho: “2004-05 sezonu harikaydı çünkü Şubat ayında Lig Kupası’nı kazandık. Küçük bir kupa ama sonuçta bir kupa. Büyük bir finalde oynamak, hangi final olduğu fark etmez, gücünü ve hırsını gösterir. Her maçı ciddiye aldığımızı gösterdik. ‘Yorulduk’, ‘bir maç daha’ gibi bahaneler yoktu. Yorgunluk yoktu.
“O yarı finalde, Manchester United’a karşı iki maç oynadık, biri Stamford Bridge’de, diğeri Old Trafford’da. Finalde Liverpool ile oynadık, her şeyi ciddiye aldık. Şampiyonlar Ligi’ni de kazanabilirdik. Çünkü o turnuvayı, gol olmayan bir golle kaybettik. Gol çizgisi teknolojisi olsaydı o gol sayılmazdı. O takım her açıdan çok güçlüydü.
“Bugün üçleme yapmak çok zor deniyor. Çünkü bir takımı birden fazla turnuvaya aynı anda odaklamak kolay değil. Biz kupayı kazandık, Premier League’i kazandık ve Şampiyonlar Ligi’ni de kazanabilirdik. İşte bu takımın gücü buydu.”
Chelsea’nin tüm sezon boyunca sadece 15 gol yemesi hâlâ Premier League rekoru. Bu dönemde 10 maç üst üste gol yememişlerdi. Şampiyonluğu Bolton deplasmanında üç maç kala garantilediklerinde yedikleri gol sayısı sadece 13’tü.
John Terry: “O rekor ilginç. Aslında 13’tü. Ben ve Pete (Petr Cech) son iki maçı – Newcastle ve Man United – kaçırdık. Geçenlerde Pete’le kahve içiyorduk, ‘Sadece 13 gol yedik biliyor musun?’ dedi. ‘Biliyorum ama…’ dedim. Artık Pete’in tarafındayım, bizim için 13, herkes için 15! Gerçekten inanılmaz bir rekor. Bence asla kırılmayacak.
“10 maçlık gol yememe serimizi Norwich bozmuştu. Hâlâ canımı sıkıyor. Hatta telefonumda favorilere eklenmiş bir foto var, o sezon yediğimiz goller. Hâlâ açıp bakıyorum ve sinir oluyorum ama başardıklarımızla gurur duyuyorum.”
Jose Mourinho: “Bence o rekor bir daha asla kırılmaz. John haklı. O zamana kadar sadece 13 gol yemiştik, şampiyon olduktan sonra takımın mentalitesi değişti. Ama hadi 15 diyelim, bu da çok zor. Bununla gurur duyuyorum çünkü bu sadece Cech’in ya da Terry’nin rekoru değil. Bu herkesin rekoruydu. İlk pres yapan forvetten duran top savunmasına kadar herkesin katkısı vardı. Bu, takım olarak yapılan bir şeydi.”
Frank Lampard: “Yenilen gol sayısı müthiş bir başarı. Bence o sezonki tüm rekorlar içinde kırılması en zor olan o. Şimdi Premier League’in yapısı çok farklı. Savunma odaklıydık diye kötü konuşuluyoruz bazen ama biz çok akıcı bir oyuna sahiptik. Kanatlarımız, hızımız vardı. Ama top rakipteyken inanılmaz disiplinliydik ve gol yememek konusunda çok kararlıydık. Bu da bizi özel kıldı.”
Frank Lampard: “Roman çok konuşkan biri değildi. Daha çok gülümsemesi ve varlığıyla hissedilirdi. İlk yıllarda neredeyse her maçtan sonra soyunma odasına gelirdi. Kulübün bir parçası gibiydi, bizimle yaşıyor gibiydi. Desteğini hissederdiniz. Bolton’daki şampiyonluk kutlamasında sahaya inmişti, onunla birlikte olmak güzeldi.
“Biraz gizemliydi, hakkında çok şey bilinmezdi ve çok konuşmazdı. Bir nevi ünlü gibiydi. Ona ve kulübe kattıklarına hepimiz çok saygı duyuyorduk. José ve Roman o dönemin liderleriydi. Sezon sonu King’s Road’daki La Famiglia’da bir akşam yemeği yemiştik. Masalara devasa havyar kaseleri konmuştu. Çoğumuz 20’li yaşlardaydık, pek sevilmedi ama ben eve götürmüştüm. Abartılı bir büyüklükteydi!”
Jose Mourinho: “O zamanlar Peter Kenyon ve ben Roman’ın altındaydık. Roman her şeyi bilmek isterdi. Anlamak isterdi. Çünkü o da işin başındaydı. ‘Neden Drogba da Hasselbaink değil? Neden Carvalho ve başka biri değil?’ gibi sorular sorardı.”
John Terry: “Her oyuncuya ve kulüp çalışanına küçük şampiyonluk kupaları yaptırdık. Benim tüm kupalarım duruyor. Onlara bakmak, çocuklara anlatmak çok güzel. Biz oyuncular prim aldık, ben ve Lamps bu paranın bir kısmını tüm personele bonus olarak vermelerini sağladık. Her oyuncu 2-3 bin pound verdi. Kulüp de tüm personele kupa yaptırdı. Bu çok önemli. Herkes aynı yönde çalışıyordu, kulüpte kimse birbirini baltalamıyordu. José buna izin verdi, kulüp de destekledi.”
Frank Lampard: “Takımda her hafta oynayan 14 oyuncu vardı ama Alexey Smertin, Tiago gibi sezon boyunca katkı veren oyuncular da vardı. Hepsi iyi antrenman yapardı, bizi zorlardı. Eidur Gudjohnsen, Paulo Ferreira gibi sessiz kahramanlar vardı. Duffer (Damien Duff) mesela çok iyi bir oyuncuydu. Takımda problem çıkaran hiç kimse yoktu. Bu çok önemli bir şey. Oynamayan ama katkı veren çok kişi vardı.”