Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker ile sohbet etti. İşte Murat Ülker'in soruları ve Ali Koç'un cevapları:
Murat Ülker: Bugün itibariyle Ali Koç’un Fenerbahçeli imajından memnun musun? Yoksa 2018’de başlayan Başkanlık sürecini “keşke hiç yaşamasaydım” dediğin oluyor mu? Futbolun bu kadar içine girdiğinize pişman mısın? Fenerbahçe Başkanlığı sana neler kattı, neye mal oldu?
Ali Koç: Hayat, keşke diyecek kadar uzun değil. Fenerbahçe için yaptıklarımdan bir gün pişmanlık duymadım. Allah bana Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlık makamını nasip etti; bu makamda oturuyorsanız “keşke” değil “iyi ki” dersiniz.
Murat Ülker: Bir süredir Fenerbahçe maçlarında görünmüyorsun, sözcü olarak da ortalarda yoksun. Bu yeni bir strateji mi, yoksa…?
Ali Koç: Bu sezon tüm maçları izliyorum. Bazen işlerimin yoğunluğu sebebiyle katılamadığım maçlar oluyor, fakat bu sezon mümkün olduğunca içerideki ve dışarıdaki maçlara katılım sağlıyorum. Artık bu sezon Acun Bey, futboldan sorumlu yönetici olarak sözcülüğümüzü üstlendi. Medya sektöründeki deneyimiyle bu anlamda bize oldukça faydalı oluyor ve daha çok onu görüyorsunuz. Yeri geldiği ve gerektiği zaman tabii ki ben de konuşacağım.
Murat Ülker: Fenerbahçe sizin başkanlığınız sırasında başta Basketbol olmak üzere sporun nerdeyse her dalında başarıdan başarıya koştu. Bu başarılar bize yetiyor mu? Amaç tabii futbolda şampiyonluk. Bu bir tür takıntımız mı? Yoksa bunu kaşıyan spor kamuoyu mu? Başarıyı sadece futbol ligi şampiyonluğu olarak mı görüyorlar?
Ali Koç: Biz Fenerbahçe Spor Kulübü olarak, “Dünyanın en büyük spor kulübü” mottosunu kullanıyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz tüm branşlarda, olması gerektiği gibi, şampiyonluğu hedefliyor ve bunda da çoğu zaman muvaffak oluyoruz. Dünyada bizim kadar çok amatör branşı ve bu branşlarda istikrarlı bir şekilde üst düzey başarısı olan bir spor kulübü daha olduğunu düşünmüyorum. Ülkemiz adına son üç olimpiyata en çok sporcu yollayan kulübüz. Futbolda başarı olmadığı zaman ne yazık ki diğer branşlardaki başarımız yeterince değer görmüyor. Diğer bir deyişle, hiçbir branşta olmayan, olimpiyatlara çok sınırlı katkı sağlayan bir kulüp futbolda başarı sağladığı zaman çok başarılı kabul edilebiliyor. Kısacası, ülkemizde futbolda başarılı iseniz yeterli oluyor. Aslında, futbolumuzdaki son 5 ve 10 sezon istatistiklerine baktığınız zaman Fenerbahçe gayet başarılı ve bu istatistiklere rağmen şampiyonluğu yoksa işte bu durum bahsettiğim haksız rekabetin diz boyu olduğu futbol iklimimizden kaynaklanıyor.
Murat Ülker: Daha önce de Fenerbahçe’de Yönetim Kurulu’nda yer aldınız ama son 7 yıldır Avrupa’nın sayılı büyük kulüplerinden, büyük bir tarihe sahip Fenerbahçe’nin başkanlığını yapıyorsunuz. Spor kulübü liderliği ile iş dünyası liderliği arasındaki büyük farklar ve benzerlikler nelerdir? Hangi alanda daha fazla duygusal zeka hangisinde ise stratejik akıl gerekiyor?
Ali Koç: Spor Kulübü ve iş dünyası liderliği arasında pek çok benzerlik olduğu gibi siyah-beyaz kadar farklılıklar da vardır. Futbol dünyası iş dünyasına nazaran çok daha dinamik ve günlük anlamda değişken. Bununla beraber ülke nüfusunun çoğunluğunun ilgi ve dolayısıyla takibinde olduğu için büyük taraftar kitlelerine sahip kulüplerin başkanları ve yöneticileri siyasette bile görülmeyen bir baskı altındadır. Milyonlar ile ifade edilecek eşsiz bir taraftar gücüne sahip olmanın büyük avantajları olmakla beraber yanında çok büyük sorumluluklar barındırmaktadır. Yani şirketler sadece hissedarlarına hesap verirken bizler milyonlara hesap veriyoruz. İstikrarlı ve sürdürülebilir başarı için her iki alanda da sağlam ve sağlıklı finansal yapıya sahip olmak ve efektif marka yönetimi bence en önemli benzerliklerdir. Duygusal zeka bence son derece önemli ve değerli bir kişilik özelliğidir ve hayatın her alanında doğru kullanımı çok büyük fayda ve avantaj sağlar.
Murat Ülker: Kadın futbolu hakkında ne düşünüyorsunuz, planlarınız nelerdir? Türkiye’de futbol kulüplerinin daha iyi yönetilmesi mümkün mü? İşin felsefesi mi eksik, organizasyon mu bozuk, süreçler mi bozuk; ya da hepsi düzgün de sorun toplum mu?
Ali Koç: UEFA’ya göre orta ve uzun vadede Avrupa futbolunda en büyük büyüme ve gelişim kadın futbolunda yaşanacak. Bu bağlamda, kadın futboluna yatırım ve taraftar ilgisi olağanüstü bir şekilde arttı. Ancak bu alanda en gelişmiş ülkelerde bile hala ekonomisi zayıf. Ülkemizde de kadın futbolunun ufak ufak gelişmesi çok sevindirici. Türkiye’deki kulüplerin iyi yönetilmediği aşikar, daha iyi yönetilmesi ise son derece mümkün. Ancak, bunun gerçekleşmesi için tüm ekosistemin ve paydaşlarının topyekün değişmesi ve gelişmesi gerekir. Mevcut sistemin tüm kademelerindeki çarpıklıkları ne yazık ki herkesi son derece olumsuz etkiliyor. Türkiye’de kulüplerin daha iyi yönetilmesi konusunda ise meseleyi sadece kulüpler olarak değerlendirmek bize hata yaptırır. Ülkemizde topyekün bir spor yapılanması yapmak gerektiği kanaatindeyim, liyakat bu anlamda parolamız olmalı. Bağımsız Federasyonlar, bağımsız yöneticiler ve en önemlisi sporun içinden gelen kişilerin görevlendirilmesi ve sabırla istenilen kurumsal seviyelere ulaşılabilmesi hedeflenmeli. Bu hedefe ulaşmak için devletimizin de işin içinde olacağı 10 yıllık bir yol haritası belirlenmeli ve sabırla uygulanmalı.
Murat Ülker: 2018’de ilk kez başkanlık koltuğuna oturduğunda geleneksel Fenerbahçe değerleri ile çağın gerektirdiği yeni yönetim değerleri arasında bocalama yaşadın mı? Bir yandan kulübün kültürel mirasını korurken uygulamak istediğin yenilikçi yaklaşımlar konusunda nasıl denge kurdun? Bu konuda hangi liderlik becerileri öne çıktı?
Ali Koç: Fenerbahçe’nin değerleri son derece çağdaş ve ileri görüşlüdür. Dolayısıyla çağın gerektirdiği yeni yönetim değerleri ile çelişki yaratacak bir durum söz konusu değildir. Kulübümüzün kültürel mirasını korumak her Fenerbahçelinin görevi ve sorumluluğudur. Mirasımızı korumak yenilikçi yaklaşımların uygulanmasına bir mani değildir. Zaten en beğendiğim mottolardan biri “geçmişine sahip çıkmayanlar geleceğini de risk ederler”.
Murat Ülker: Futbol kulüplerinin gelirleri ile giderleri arasında büyük farklar var. İnanılmaz derecede hesapsız kitapsız borçlanma var. Normal bir işletme böyle borçlansa iki güne batar. Siz bu mali disiplini nasıl sağladınız? Zor oldu mu? Bu konuda tüm kulüpler için yapılması gerekenler nelerdir?
Ali Koç: Mevcut durumda, Fenerbahçe’nin futbol operasyonlarının gelir gider dengesi aslında çok sağlıksız değildir. Faaliyet karı seviyesinde kesinlikle denge vardır. Fakat, geçmişten gelen ağır finansal borçların yarattığı faiz yükü eklenince vergi öncesi kar seviyesinde büyük zararlar söz konusudur. Sağ olsun devletimiz kulüplerimize yardımcı olmak için muhtelif bankaların içinde bulunduğu bir borç yapılanmasına öncülük etti. Bu anlaşmaya göre her gelirimizin %50’si bankalara gidiyor ve takdir edersiniz ki kulüplerin günlük ihtiyaçlarını karşılaması ve sezon boyunca taahhütlerini yerine getirmesi çok daha güçleşti. Bu yapılanmaya göre de %50 faiz ödüyoruz ki, bunu sürdürebilmek çok zor. Evet, geçmişte çok hesapsız kitapsız borçlanmalar yapılmış, buna ilgili merciler de müsaade etmiş. Bu duruma zamanında müsaade edilmeseydi süreç hiç bu noktaya gelmezdi. Yani sadece kulüpler sorumlu değil. Bugün çok daha net ve keskin kurallar ve süreçler var. Biz kulüp olarak daha disiplinli davranıyoruz, davranmak durumundayız. Çok zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ancak unutulmaması gereken önemli bir unsur da son 6 yılda futbol ekonomisini derinden ve olumsuz bir şekilde etkileyen yayın gelirlerinin 500 milyon dolardan 96 milyon dolara düşmesi, TL’nin durumu, faizlerin artması, verginin %15’ten %40’a çıkması, Spor Toto gelirlerinin olağanüstü düşmesi ve pandemi kulüplerin kontrolü dışında gelişen unsurlardır. Bu etkenler kesinlikle göz ardı edilmemeli.
Murat Ülker: Takıma teknik direktör seçmekle şirkete CEO seçmek aynı şey mi? Ya da iş yerine çalışan seçmekle takıma oyuncu seçmek aynı mı? Nedir bu seçimleri yaparken temel ilkeleriniz?
Ali Koç: Tabii ki değil, hatta çok, çok farklı. Aradaki farklar saymakla bitmez, dolayısıyla burada detaylarına girmeyeceğim. Teknik Direktör ve takıma oyuncu seçmek süreçlerinde çok daha fazla data ve istatistik ve görsel analizler kullanılıyor.
Murat Ülker: Koç Ailesi birbirine oldukça bağlı ve bence tam bir Anadolu ailesi, siz bu konuda Vehbi Bey’in değerlerini korumaya özen gösteriyorsunuz. Yeni kuşakların bu değerlere bağlılığı konusunda sorunlar yaşıyor musunuz, tavsiyeleriniz nelerdir?
Ali Koç: Biz, evet, sizin de söylediğiniz gibi birbirine ve geleneklerine bağlı olarak yaşamaya devam eden bir aileyiz. Dünya değişiyor, dünya değiştikçe insanlar da değişiyor. Değişim hepimiz için kaçınılmaz bir unsur fakat değişirken kültürel ve geleneksel erozyona uğramamak hepimiz için temel ilkeler olmalı. Yeni kuşak elindeki bir telefonla, tabletle ya da bilgisayar aracılığıyla tüm dünya kültürlerini tanıma imkanına sahip. Bu büyük bir zenginlik olduğu kadar kontrol edilmediği takdirde kişiyi kendi kültüründen uzaklaştırması mümkün olan bir tehlike. Kültürel zenginlik insan gelişimi için sınırsız bir kaynak. Bunun avantajlı yönleri olduğu kadar dezavantajları da var. Bir defa unutmamamız gereken en temel ilkeler vatanını, milletini ve bayrağını sıkı sıkı korumak, sahiplenmek. Kendinize bir yol gösterici arıyorsanız o yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giderek bulabilirsiniz. Umudunuzu kaybetmeyin ve kendinizi geliştirin. Özel yeteneklerinizi keşfedin yeni şeyler denemekten korkmayın, başarısız olmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu unutmayın.
Murat Ülker: Atlantik’i geçerken babanız Rahmi Bey’in yanında olmayı istediniz, aklınız onda kalacağına risk almayı seçtiniz. 21 günlük bu süreci hatırladığında, 21 gün sana uzun gelmedi mi? Ben sizden yıllar sonra 9 günde geçtim, bu sürede bile zorlandım. Ama çok eğlenceli olmasa bile öğretici idi. Siz bu süreçte neler öğrendiniz.
Ali Koç: Ben bu seyahate niye gittim? Bir daha git deseniz gitmem. Bir süre sonra balinalar bile sıkıcı geliyor. Ben Babama çok düşkündüm, hala da öyle. O zaman iletişim şimdi olduğu gibi değil telefon yok bir şey yok. 21 gün denizde ne oluyor, nasıl oluyor haber alamıyorsun. Dedim ya ben burada kalıp merak edeceğim ya da yanında olup ne yaşayacaksak beraber yaşayacağız. Aklımın babamda kalmasındansa onunla birlikte olmayı tercih ettim. Benim için son derece ilginç ve güzel bir tecrübe olmuştu o seyahat. Bu seyahatte özellikle disiplinli olmayı öğrendik. Teknedeki herkesin bir vazifesi ve bu vazifeleri yerine getirmenin belli saatleri vardı. Ancak öğrendiğim en önemli şey; denizle şaka olmayacağı!
Murat Ülker: İş Hayatınız ve Koç Holding hakkında konuşacak olursak... Koç grubu oldukça kurumsal yönetilen bir holding ve yine kurumsal yönetilen şirketlerden oluşuyor. Hem Holding’de başkan vekili olarak çalışıyor, hem de birçok koç şirketinde yönetim kurulu üyesi olarak bulunuyorsun. Fenerbahçe Başkanlığı ile zaman kullanımın değişti mi? Zaman yönetimini nasıl yapmaya başladın, daha fazla mı delege ediyorsun, aklın arkada kalıyor mu?
Ali Koç: 2018’de göreve geldiğimde önceliğim Fenerbahçe idi, Holding şirketlerindeki görevlerime daha az zaman ayırıyordum ve zaman içinde bunu dengeleyeceğimi düşünmüştüm. Geldiğimiz nokta itibarı ile Fenerbahçe ve hala sorumlu olduğum şirketlere aşağı yukarı aynı zamanı ayırabiliyorum. Aile olarak 2006 yılında aldığımız bir karar neticesinde tüm aile fertleri günlük işlerden çekildik ve yönetim kurulları seviyesinde görevler aldık. Yönetim kurulu başkanlığını yaptığımız şirketler birinci derecede, yönetim kurulu üyesi olduğumuz şirketler ise ikinci derecede sorumluluklarımızdır. Bu doğrultuda, ben kendi işlerimizdeki sorumlulukları yerine getirecek zamanı kulübe rağmen ayırabiliyorum. Zaman yönetimindeki en önemli fark, gece geç vakitlere kadar çalışmak zorunda kalmamız. Neticede, en büyük zaman fedakarlığını ailemden ve özel hayatımdan yapmak durumundayım.
Murat Ülker: Gün içinde “iyi olma” halinize katkı sağlayacak, iş ve özel hayatını dengede tutmana destek olacak “kısa bir mola” diyebileceğiniz kendine özel anlar yaratabiliyor musun?
Ali Koç: Bunun için çok fazla vaktim olmuyor açıkçası. Ailemle birlikte geçirdiğim zamanlar bana en iyi gelen, beni motive eden zamanlar oluyor. İyi olma halime en büyük katkı sağlayacak unsur ailemle harcayabileceğim kaliteli zaman. Milli maç araları ise gerek özel gerekse iş seyahatlerimi yapabilmek açısından en büyük fırsat benim için. Gün içerisinde ise bir yerden bir yere giderken trafikte 15 – 20 dakikalık uykular faydalı oluyor.
Murat Ülker: İş yerinde genç yaşlı ayrımına gerçekten inanıyor musun? Bu yeni döneme ve değişime gençlerin hazırlanması konusunda neler düşünüyorsunuz? Ya da yaşlıların onlarla çalışırken dikkat etmeleri gereken konular var mı? Neden? Bu kesimler orta veya uzun vadede vakitlerini en çok neye harcamalılar? Kendileri için yatırım yapabilecekleri en önemli konular/ yetkinlikler neler olmalı? Çalışanlarınızı nasıl hazırlıyorsunuz yeni döneme?
Ali Koç: Jenerasyon konusu hep tartışılıyor. Her dönemde yeni bir jenerasyon geliyor, Baby boomer’lar, x’ler, y’ler, z’ler… Şu anda mesela odak Z jenerasyonunda. 2012 ile birlikte Alfalar geldi. 2025’te Beta’lar gelecek. Jenerasyon konusu her seferinde çözülmesi gereken bir problem gibi aksettiriliyor. Biz Koç Topluluğunda konuya böyle bakmıyoruz. Bugün her 5 çalışma arkadaşımızın 4’ü Y ve Z kuşağından. Farklı nesiller iş yaşamına, teknolojiye, hayata uyum sağlama noktasında elbette ayrışabiliyor. Jenerasyonların farklı beklentileri olması hayatın olağan akışıyla uyumlu. Önemli olan bu beklentilere nasıl cevap verdiğiniz, burada sorumluluk işverende. Şimdiki gençlerin iş hayatından beklentileri bizden çok farklı. Genç arkadaşlarımız çok yetenekliler, öğrenmeye çok açıklar, teknolojinin kalbinde doğup büyümüş bizden çok farklı bir nesille karşı karşıyayız. Bizim jenerasyonumuzda, bir işe girip, o işi iyi öğrenip o alanda önce uzmanlaşmayı ve sonra o işin yöneticisi olmayı beklerdik. Daha sebatkar bir nesil olduğumuzu söyleyebilirim. Onlar aynı yerde uzun süre çalışmak istemiyor, önce bir yerde başlayıp, sonra başka bir yerde farklı tecrübeler edinmeyi, bir süre sonra yine yer değiştirmeyi ve farklı görevlerde bulunmayı istiyor. Her şeyin bu kadar hızlı olduğu, değişim ve dönüşümün her geçen gün arttığı bir dünyaya gözlerini açan bir nesilden söz ediyoruz, bu açıdan ben onları haklı buluyorum. Gençlerin ihtiyaç ve beklentilerini doğru anlamak, onlara gerekli imkan ve fırsatları yaratmak kurumların ve liderlerin her zaman ana odak alanlarından biri olmalı. Diğer bir konu değişen dünyaya uyum sağlamak. Bu konu genç yaşlı ayrımından bağımsız herkes için geçerli. Otomasyon, yapay zeka ve dijital teknolojilerle birlikte, yaptığımız işlerin içerikleri, çalışma şekillerimizi değiştiriyor. Bu aslında yeni bir durum da değil.
Ali Koç: Teknolojik değişim iş hayatını her zaman dönüştürdü, insanlar işsiz kalmadı. Yeni beceriler kazandı. Hatırlarsınız 90’larda bankacılık sektöründe ATM’lerin yaygınlaşması ile birlikte tüm tahminler banka şubelerinde çalışanlara gerek kalmayacağı, makinelerin insanların yerini alacağı yönündeydi. Ama ne oldu, beklentinin aksine gişe görevlileri müşteri temsilcilerine dönüştü; işlerinin yapısı ve içeriği değişti. Manuel, operasyonel aktiviteler yerini daha katma değerli işlere bıraktı. Dolayısıyla teknolojideki yıkıcı dönüşümlerin en önemli etkisini istihdam olarak görüyorum. Gelecekte bazı işler tamamen yok olurken, yepyeni rol ve beceriler hayatımıza girecek. Araştırmalar bunu söylüyor.
Hal böyleyken “sürekli öğrenme” kültürünü benimsemek kritik. Çalışma arkadaşlarımızın yeni yetkinlikler kazanmak için kendilerini sürekli geliştirmesi gerekiyor. Eğitim her şeyden önce insanda bitiyor. Bu noktada şirketlere ve liderlere de önemli bir sorumluluk düşüyor. Çalışma arkadaşlarımızı bugünden nasıl geliştirebiliriz, hangi eğitimleri vermeliyiz, ne gibi projelerde yer almalılar? Bu sorulara hazırlıklı olmak ve bunun planlarını ortaya çıkarmak gerekiyor. Koç Topluluğu’nda iş gücü dönüşümünü son 5 yıldır çok ciddi bir şekilde ele alıyoruz.
Gençlerin beklentileriyle uyumlu imkan ve fırsatlar yaratmanın, yaşından ve tecrübesinden bağımsız herkesin fikirlerini dile getirebildiği özgür bir iş ortamı oluşturmanın kurumların ve liderlerin sorumluluğunda olduğundan bahsetmiştim. Bununla birlikte kuşakların birbiriyle uyumlanarak bir harmoni içerisinde çalışabilecekleri iş ortamını sağlamak da gerekiyor.
Merhum Vehbi Koç’un sevdiğim bir sözü vardır: “Başarı başkalarının geçirdiği tecrübelerden yararlanmaktır” der. Gerçekten de bu böyle. Şirketlerin başarısında geçmişteki tecrübelerin değeri başka bir şeyle mukayese edilemez. Yılların getirdiği bilgi birikimi, geçmişte birçok kriz ve sorunla başa çıkmış olmak, süreçlere hakimiyet, önemli iş bağlantıları, daha çok sayabilirim.Dolayısıyla buradaki deneyimi ve bilgi birikimini genç nesillere aktarmak, onlara birer rehber olmak açısından tecrübeli arkadaşlarımızın organizasyonda önemli bir yeri var.
Murat Ülker: Yönetim Kurulundan ne fayda görüyorsunuz? Tek başınıza olsan neleri değiştirirdin? Yönetim Kurulu performansı nasıl ölçülmeli?
Ali Koç: Yönetim Kurulu var, yönetim kurulu var! Batıda özellikle Amerika’da yönetim kurullarının oluşumu ve işleyişi şirketlerin başarısında büyük rol oynar. Bazı kültürlerde ise yönetim kurulları sembolik oluşturulur, sembolik toplanırlar ve pek fazla katkıları olmaz. Aslında, yönetim kurullarının oluşum şekli ve işleyiş tarzı biraz şirketin gerçek anlamda ne kadar kurumsallaştığına bir işarettir. Dolayısıyla, bazı yerlerde yönetim kurulları büyük katma değer yaratır, bir başka yerde ise hiçbir etkisi olmayabilir. Yönetim kurulu performans ölçümü hiç de kolay değildir. Buradaki temel gösterge şirketin genel başarısıdır.
Murat Ülker: Sence başarılı ve başarısız şirket nedir? Bu şirketlerin en göze çarpan özellikleri nelerdir?
Ali Koç: Başarılı bir şirket olmak, topluma fayda sağlamayı hedefleyen bir vizyonla başlar. Bu vizyon, yalnızca şirketin hedeflerini değil, aynı zamanda çalışanların ve paydaşların çıkarlarını da gözetmeli. Değişime ve dönüşüme açık, dinamik bir yapıya sahip olmak da gerekiyor. Geçmişte inovasyonlara ayak uyduramayan ve değişime direnç gösteren birçok şirketin bugün operasyonlarına son verdiğini görüyoruz. Tüm paydaşların aynı çatı altında birleşmesi ve bu vizyona yönelmesi için güçlü bir şirket kültürü en önemli anahtar. Bu noktada, şirket liderlerine büyük bir sorumluluk düşüyor; paydaşları yönlendiren ve ilham veren liderler, bu kültürün oluşması ve taşınmasında kritik bir rol oynuyor. Ancak, başarı için bir kişinin hedefin peşinden koşması yeterli değil. Başarı, ekip olarak kişilerin birlikte çalışmasıyla kazanılır. Bunu mümkün kılan en önemli faktörün ise, oluşturulan bu vizyon ve kültürü içselleştirmiş, iletişim kurabilen, bağlı ve motive çalışanlar olduğuna inanıyorum.