Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, Independet Türkçe'ye birçok konuyla ilgili geniş bir röportaj verdi. İşte Çebi'nin sözleri...
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle maçınızı kadınlara ücretsiz yaptınız. Ne söylemek istersiniz?
Beşiktaş Jimnastik kulübü olarak kadınlara verdiğimiz değeri, önemi ve toplum olarak da dahil edilmesi gerekenleri vurgulamaya devam edeceğiz. İşte okuyoruz gazeteleri çok tatsız tuzsuz haberler. Kadına şiddet. Kadına şiddete tabii ki hayır, kırmızı kart. Bu vesileyle onların sesini daha fazla duyurabileceği aksiyonları almak istiyoruz. İşte bir tanesi de bugün (dün). Çocuklarıyla beraber ya da çocuklarını evde bırakıp gelemeyecek olanlara da dedik ki 'Çocuklarınızı alıp gelin'. Böyle bir şey yaptık. Sağlıklı bir karar verdik.
Kadın futbolunda öncü olduğumuzu düşünüyorum. Geçen sene şampiyon olmamızın verdiği ses çok önemliydi. Artı geçen sene A takımın almış olduğu 3 kupanın yanında bir de bu gelince tabii ki algılanması ve önemi daha da ortaya çıktı. Şunu da söylemek istiyorum: Fenerbahçe de Galatasaray da bu sene kadın futbolunda güçlü birer takım yaptılar. Ona da ön ayak olduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra daha da zevkli olacaktır. Hatta ve hatta bazen düşünüyorum 'İki, üç, dört yerli futbolcu olacak' diyoruz ya. Belki önümüzdeki yıllarda futbol takımının içinde iki bayan olacak. Minimum üç olacak diyerek belki de eşitlik anlamında karma bir takım statüsüyle böyle bir şey de neden olmasın? Olabilir. 40 sene, 50 sene evvel kadın futbolu olur mu olmaz mı deniliyordu. Nasıl olduysa bunlar da olabilir.
Biliyorsunuz ben 6 buçuk yıl burada ikinci başkanlık yaptım. Sonra bir sene civarında bir ayrılık söz konusu oldu, sonra da başkanlık. Yani benim ikinci başkanlığımda tam anlamıyla değil ama en azından şu andaki süreç kadar yorucu ve aktifti. Ama tabii ki başkanlık ayrı bir şeymiş. Başkanlıkta her şeyden haberdar oluyorsunuz. O gün bilmediğimiz birçok konu söz konusu icra ediliyordu. Bugün ise bilmediğimiz bir konu hemen hemen yok. Yüzde 90'ından 99'una haberdarız. Aradaki tek fark o. Çalışma anlamında bugün daha tempolusunuz, o gün biraz daha az tempoluydu ama benim neredeyse yaklaşık 9 yılım Beşiktaş camiasında hizmet anlamında tamamlanmış oluyor. İnşallah önümüzdeki mayısta da olağan seçim var. Görev süremiz tamamladık, yine aday olduk. Umarım birçok Beşiktaşlı arkadaşımızın talip olacağı bir süreç olur. Beraber keyifle yaşayacağımız, Beşiktaş'a katkı verebileceğimiz söylemlerde bulunacağımız bir süreci inşallah yaşayacağız.
Bundan sonrası ancak bizim 'yeni' planlayabileceğimiz, 'yeni' futbolcu sözleşmeleri, finansman sözleşmeleri, her şeyin yeni yapılacağı bir sürece geçeceğiz. Bu süreçte beynimde olan, kafamda olan, arzularımda olan öz kaynağa yönelme daha mümkün olacak. Aslında yine geçiş süreci içerisinde 9 çocuğumuzu getirdik. 4-5'i takımla sürekli, son 1,5 senedir kadroda yer buluyor. Bunlara baktığınız zaman aslında gelecekte planlamak istediklerimi, yapabileceklerimi biraz da olsa bu süreçte de başlatma imkanı bulduğum kadarıyla da yaptım. Dolayısıyla artık bu borçlardan nasıl kurtulacağımızı hesap etmemiz gerekiyor. Onun da yolu az harcayıp, çok kazanmak. Evet gelirlerimizi arttırmak zorundayız ama bu çok da elimizde olmayabilir. Pandemi, ekonomi, içinde bulunduğumuz dünya ekonomisi, savaşlarla çok zor bir süreçten geçiyoruz. Allah tüm kulüplere yardım etsin Türkiye'dekilere özellikle. Dışarıdakilerin de pandemi sürecinde büyük sıkıntıya düştüğünü görüyoruz.
Şimdi ilginç tarafı UEFA'nın ve FIFA'nın CAS'ın pandemide hiçbir şekilde futbol kulüplerine sahip çıkmadığı bir süreç yaşadık. Ben bundan şikayetçi olduğumu söyledim defalarca. Defalarca da söylemeye devam edeceğim. Yani bu futbolcuların haklarını korurken gelir yok, gider yok, 'Futbolcunun maaşını öde'. Niye? Pandemi var. Nasıl olacak? 'E pandemi bizi ilgilendirmez. Sözleşme yaptınız'. İyi de yukarıdaki sözleşmeyi, pandemiyi biz mi yaptık yani? Bunlar olağanüstü şartlar. Bunları bile kaale almayan bir futbol otoriteleri var dünyada. Dolayısıyla bunun bedelini kulüpler ağır ödediler ama şunu bilmeleri lazım ki bu kulüpler yoksa ne kendileri ne de futbolcular olacaktır. Onun için bu saatten sonrasını en azından telafi ve tedavi edici olmalarını buradan söylemek istiyorum.
Altyapıyı sadece maddi değil, manevi olarak da değerlendirmek lazım. Yani altyapınız sağlıklıysa, altyapınıza aileler çocuklarını getiriyorsa, Beşiktaşlılığı anlatabiliyorsunuz. Her biri birer yıldız olamayabilir ama her biri Beşiktaşlı oluyor. Her biri iyi birer Beşiktaşlı olurlar. Her iyi bir Beşiktaşlı birey, iyi bir birey oluyor toplumda. Çünkü bizim bir duruşumuz var, bir tarzımız var. Bunu herkes de biliyor. Dolayısıyla ben işin önce bir manevi tarafını size böyle bir anlatayım. Önemi var. Beşiktaşlılık, Beşiktaşlı olabilmek, Beşiktaşlıların sayısını arttırmak, kalitesini arttırmak ama öbür taraftan da maddi anlamda zaten bugün her kulübün bahsettiği gibi stat gelirleriniz düşüyor, yayın gelirleriniz düşüyor. Ayakta kalabilmek için bu ortamda tek bir ilacınız kalıyor: Sizi ayakta tutabilecek öz kaynaklarınızı, genç çocuklarınızı sahada forma giydirip, makul ücretlerle onları oynatabilmek. Altyapı bu iki açıdan da önem ifade ediyor.
Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Futbol Federasyonu'nun koymuş olduğu transfer harcama limitleri iki yıl evvel başladı. Bu ne olursa olsun futbol takımlarının limitlerinin içerisinde kalmasını, zorla da olsa kurallarla sağlamaya çalışan bir düzen... Ben destekliyorum, doğru. Ama biz geçmiş senelerdeki kontratlardan dolayı çok sadık kalamadık, baskı yaptık federasyona, 'Limitlerimizi açın, yoksa biz bir şey yapamayacağız. Çünkü limitlerimiz eski sözleşmelerle dolu. Bu bizim elimizde değil' diye diye de onları da yorduk buradan. Yapabildikleri kadarını yaptılar sağ olsunlar. Şimdi baktığınız zaman bu limitler Türk futboluna bir terbiye, bir sınırlama, bir düzen getirmiştir. 'Üç Büyükler'in harcamalarında aşağıya doğru bir düzenleme getirmiştir. Dolayısıyla Anadolu kulüpleriyle aramızdaki o uçurum kapanmaya başladı ve daha da kapanacak gibi gözüküyor. Bu da farkındaysanız Anadolu kulüpleriyle olan rekabeti daha adil hale getirmiştir. Dürüst olmamız lazım. Biz Beşiktaş'ız. Beşiktaş büyük kulüp, 'Üç Büyükler'den bir tanesi. Bunların avantajları var ama biz adaletsizliğin olduğu hiçbir yerde olmayız. Bundan da medet ummayız. Önemli nedenlerden biri, harcama limitlerinin daralması ve diğer kulüpler arasındaki farkın kapanmasıyla rekabetimiz daha kabul edilebilir bir hale geldi. Dönüp baktığımızda onların da başarılı olduğunu, artık yukarılara doğru 'Üç Büyükler'i zorlamaya başladığını görüyoruz. Gerekçenin biri bu.
Diğer konuda ise bu sene Beşiktaş özelinde söyleyebilirim. Diğerleriyle ilgili bir şey söylemek haddim değil. Beşiktaş doğru transferleri yaptı. Neredeyse 35 yılın en iyi takımını kurdu. Başında bir evvelki seneden başarıyı ispatlamış, üç kupa almış Sergen Yalçın vardı, yine özkaynaktan. Yani altyapımızdan gelmiş, yetişmiş, sevilen bir isim. Bizim için sakatlıklar çok önemli rol oynadı. Bir ay neredeyse 11 önemli futbolcumuzu sahaya çıkaramayacak hale geldik. İkincisi Şampiyonlar Ligi'nin ağır psikolojik yükünü de sırtlanmak zorunda kaldık. Bu süreci pandemiyle beraber yaşadık. Arkasından pandeminin getirdiği hasarlar ve zararlar yine bizim takımda üst üste geldi. Dolayısıyla o kırılganlık, o psikolojik yorgunluk maalesef uzun bir süre devam etti ve yarıştan kopmak zorunda kaldık. O kopmanın yarattığı maç kayıpları ve maç kayıplarının yarattığı kopmalar, ikisi birbirine zincirleme.
Hocamızın vedalaşmak istemesi, kendini Beşiktaş'a zarar vermemek adına zorunlu hissetmesinin arkasından altyapıdan çok değerli ve zaten özkaynağımızdan gelen (Önder Karaveli) ve bugüne kadar da başarısından hiç şüphe etmediğim ve hatta şu ana kadar aldığı sonuçlar bile iki ayda takıma adaptasyonunu düşünürsek başarılı olduğunu düşünüyorum. Daha da başaracaktır. Sabırla arkasında durmayı düşünüyoruz. O da bunu hak ediyor mu? Fazlasıyla hak ediyor. 'Sağda solda konuşulan yalanlara hep kulağını kapat' diyorum. 'Biz ilk başta hoca baktık ama sonra senin başarılı olduğunu gördüğümüzde buna gerek olmadığına karar verdik. Seninle devam edeceğiz' demeye devam ediyorum. Bizim, hocanın arkasında duracağımız sözler kamuoyu tarafından da görülecektir. Kimse gelip buradaki huzurumuzu bozmak için Sergen Hoca ilgili yaşanmamış şeyleri yaşanmış gibi anlatması, artı başka hocaların veya başka medya mensuplarının bazılarının zamansız yapılan söylemleri bizi üzüyor. Bunlara dikkat etmelerini söyleyelim. Daha hassas olalım cümlelerimizle.
TFF'nin yapması gereken şeyler tabii ki farklı. Yani en azından hakemlik müessesesinde hep camialarda bir sıkıntı var. Geçmiş hakemler, şu andaki hakemler uzun süre hakemlik yapmışlar. Her takımın yaşadığı artı, eksi, negatif, pozitif yaşanmışlıklar olmuştu. O yaşanmışlıkların sonucu taraftar diyor ki 'Şu hakem beni şu maçta yakmıştı, bizim bu maçımıza niye veriyorsun? Bilerek veriyor'. 'Şimdi niye verildi'den ziyade 'bilerek verildi' kavramı çok tehlikeli bir kavram. Yani arkasında art niyet olduğu, o maçı daha baştan sanki takımının kaybedeceği hissini yaratıyor. Dolayısıyla önümüzdeki sezon da hep söylüyorum aritmetiğe dayalı, başarılı olmuş bir numaralı hakem seçilecek, en yüksek not alan önümüzdeki haftaki en önemli derecede olan maça verilecek. Yani 'Atamaları yapan bir MHK başkanı, bir federasyon başkanı, bir federasyon başkan yardımcısının olduğu' algısından uzaklaşılması lazım. Bunu da tek yolu 'Evet kısmetimize Ahmet Nur Çebi Hoca'mız çıktı. Bu hafta bu maçı yönetecek. Yani bunun arkasında insanların, artık taraftarın art niyet aramayacağı bir atama usulünün gelmesi lazım. Bu geldiği zaman artık geriye kalan hakemlerin başarısıdır. Başarısı olan hakem de zaten not ortalaması da bir sonraki maçlarda aşağı düştüğü zaman cezalandırılacağı için de onlar da hassas davranacaklardır. Yani bir, cezasına göre kendini daha iyi olmaya vakfedecek bir hakem ekibi. İki, o maça atanırken birilerinin isteğiyle veya tercihiyle gelmemiş bir hakem ekibi.
Hatta mümkünse de artık eskilerle vedalaşalım. Bana kızıyorlar ama kötü niyetle söylemiyorum. Yani vedalaşalım. Yeni bir sürü hakemlerimiz var alt liglerde. Evet hata yapacaklar ama diyoruz ki 'Yapsınlar. Hiç olmazsa geleceğimizi onlara teslim edeceğiz'. Ama 20 yıldır, 15 yıldır, 10 yıldır aynı hocalar, aynı hakemler. Artık millet de arkalarından konuşmaktan bıktı. Kendileri de aslında çok hırpalanıyorlar, hak etmedikleri çoğu zamandır hırpalanıyorlar. Konya maçında hakem Mete Kalkavan, Beşiktaş'ın lehine vermediği pozisyona, VAR'da Fenerbahçeli futbolcuyu atarak veriyor. Şimdi hangisi doğru? Ben, 'o doğru, bu yanlış' demeyeceğim. Öyle bir hakkım yok. O bana yakışık almaz. Ama verilen o kararı veren, çağıran VAR hakemi bir evvelki maçta da ana hakemken farklı karar verebiliyor. Bunların hepsi işte sıkıntı yaratıyor. Onun için hakemleri gençlerimizden biraz yenileyelim. Eskiler de rahat etsin, yenilerin de yolu açık olsun.
Bu düşüşün nedeni Türk futbolundaki kalite düşüklüğü falan değil. Hiç kimse bu numaraları bana anlatamaz. Yani Türk futboluna dört sene evvel 500 milyon verirken kalite bugünkünden çok mu daha yukarıdaydı veya bugün daha mı aşağıda? Hayır! Bu bir ticari olaydır. Sonuç itibariyle nasıl ticari olay ben size onu anlatayım. Eğer rakibiniz yok ise, yani ihaleye bir yayın kuruluşu giriyorsa, onun karşısına rakip çıkaramıyorsanız o bir kişi sizinle istediği fiyatta oynar. Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı olduğum süreçte de söyledim, 'Bizim yapmamız gereken en önemli iş, bu yayına katılabileceklerin sayısını arttırmak. En azından kimse katılmıyorsa biz kendimiz bu işi yaparız. Kendi şirketimizi kurarız'. Bu algıyı yaratmamız gerekiyordu. Başladı bu çalışma ama maalesef bu ihaleye yetişmedi, geç kaldık. Dolayısıyla şu andaki ihaleyi bana göre federasyon, kulüpler birliği çok iç içe yaşıyor. Bir evvelkilere göre daha fazla iç içeler ve bunun pozitif etkisini de görüyorlar. Federasyon da rahatladı, kulüpler de rahatladı, birbirleriyle görüşebiliyorlar çünkü. Bazı konular da artık ayrıldı kendi içinde. A yayını, B, C, D herkes her birine ayrı ayrı teklif verdi. Hangisine en yüksek teklif kim vermişse o arkadaşa 'Sen burada en iyi fiyatı verdin, sana veriyoruz'. Öteki kuruluşa 'Sen de burada verdin, sana bunu veriyoruz. Buradakine 'Vallahi buradaki bizim işimize gelmiyor. Bunu da biz kendimiz yaparız. Bir kere daha düşünün' diyoruz. Dolayısıyla şu andaki süreçte fiyatlar maalesef düşüyor ama amaca daha uygun bir tarz belirledik. En azından yüzümüz orada gülüyor.
Beşiktaş'la gelecek planları o kadar basit ki. Geliri arttıracaksınız, gideri aşağı çekeceksiniz. Zaten bu plan değil, mecburiyetten yapmak zorunda olduğumuz bir olay. Az evvel de söyledim. İki buçuk yıl bizim elimizde olan bir şey değildi bu saatten sonra yeni kadro yaparken daha mütevazı, ücretler anlamında iyice araştırılmış, kimsenin keşfedemediklerini, göremediklerini görebilme kabiliyetiyle donanmış bir scout ekibiyle, iyi futbolcuları daha makul ücretlerle kadromuza katarak, onların en azından makul fiyatlarla oynamasından tasarruf sağlamak, abuk subuk fiyatlarla bu işleri yapmamak birinci vazifemiz. İkincisi geliri arttırmak. Bir de ülkedeki euro, dolar kurları nedeniyle hırpalıyor, biraz da yabancılardan bunun için imtina etmemiz lazım. O sayıya belki bugün itiraz ediyoruz '9 falan olsun' diyoruz evet doğru ama kadrolarımızda eski kontratlar yakamızı bırakmıyor. Şimdi yenileri yaparken en azından yerli futbolculara hem A Milli Takım'ın hem de Türk futbolunun geleceği anlamında olmalı. Ama kreatif değerleri, kaliteleri yüksek 3-4 yabancı futbolcu olabilmeli. En az 2-3 tane gençlerin yanında 'abi' nitelikli Türk futbolcu arkadaşlarımız olmalı. Yani 11 kişilik bir kadronun 6-7'sini özkaynaktan getirirken, ikişer üçer tane de kaliteyi arttıracak, akıl, fikir verecek futbolcularımızla, kadromuzu ahlaki açıdan da sportif anlamda, yaşamsal anlamda önemli futbolcularla desteklerseniz, altyapıdan gelen 6-7 çocuğu da iki sene yerine bir senede kazanmış olursunuz. Bundan sonraki planımız bu.
Amatör branşlara harcamalar yapılmış. Mesela biz, 50 milyon TL 3-4 sene evvelki paralarla. Doları 3 lira kabul edin. Neredeyse 15-16 milyon dolar harcamışız amatörlere. Karşılığı sıfır. Adam amatör, 300 bin, 500 bin'e imza atıyor. Adam amatör, bir çuval paraya imza atıyor. Bu amatörlük değil. Sapla samanı karıştırmışız. Bu sene açığımız bir milyon dolara düştü. Bakın 15-16 milyon dolar neresi? Üç senede içeri getirdik. Amatörler şu anda ne yapıyor? Gayet güzel. Tertemiz formalarıyla, tertemiz duşlarıyla, tertemiz hocalarıyla spor yapıyorlar. Adam 'Ben amatörüm, voleybol oynayacağım, kızımı takıma alın spor yapsın' diyor. İki sene sonra kız için 300 bin euro istiyor voleybol takımında. Bunlar birer örnek. Biraz bunlardan uzak durmamız lazım. Tamam, anlıyorum rekabet güzel ama bunu aynı zamanda diğer rakiplerimizin de yapması lazım. Rakibiniz kadın veya erkek basketbol takımına bir çuval para harcarken siz bunun onda bir bütçesiyle ayakta durmaya çalışıyorsunuz. Ters gittiği zaman da taraftar haklı olarak diyor ki 'Yazık, günah değil mi? Niye bizim takımımız böyle, bunlar böyle?' Artık karar verecek taraftar. Ya borç içinde yüzen bir kulüp yüzemeyecek ya da kendi çocuklarıyla spor yapan, kendi özüne dönmüş, ahlaki değerlerini sahiplenmiş bir camia olacağız. Yavaş yavaş iş buraya doğru geliyor. Evet başarı istenir. Başarı olmazsa, zaten istemezsen sahaya çıkmana gerek yok. Yani illa daha ucuz maliyetli bir takım yapmak, Beşiktaş'ın bütçesi açısından yapmak 'başarı istememek' anlamına gelmemeli. Bu vurguyu yapanlara da buradan doğru yapmadıklarını seslenmek istiyorum. Doğru olan şu: Hesaplı kitaplı olup terbiyeli, ahlaklı sporcular yetiştirebiliyorsanız, hem bütçenizi dengelersiniz hem borçlarınızdan kurtulursunuz hem de camia olarak değeriniz daha da fazla artmış olur.
Sen getiriyorsun buraya 4 milyon euroya bir futbolcuyu, 2,5 milyon euroya Lens'i, 3 milyon 750 bin euroya Ljajic'i, beşer yıllık kontrat yapıyorsunuz. Şimdi işimiz bitti de artık rahat rahat konuşalım. Ağzımız bantlı bir şey diyemiyorduk. Bu çocuklarımızı biz sevdik mi? Sevdik. Değer verdik mi? Verdik. Sahaya çıkardık mı? Çıkardık, karşılığını alamadık. Yaşantılarını bile düzeltmediler. Emek bile vermediler Beşiktaş'ımız için. Nasılsa kontratlar sağlam. UEFA da arkalarında ya işte onu anlatmaya çalışıyorum. Hiç yaptırımları yok. Şimdi 3 milyon 750 bin euro olan adama iki buçuk sene boyunca 375 bin teklif de mi gelmez ya yıllık? O zaman bir yerde bir hata var. Ya seçerken hatayı yapmışsınız ya kasıtlı bilerek bir hata yapmışsınız. Nereye bakarsanız bakın hata. Yani bir şey kasıtlı olması ayıptır ama kasıtlı olmaması da vallahi affedilir bir şey de değil yani. Dikkat edeceksiniz. Burası size emanet edilmiş bir camia. Biz şimdi bunlara hassasiyet gösteriyoruz.
Son 10 yıl gördüğünüz gibiyim. Çünkü ne ev var ne iş hayatım var. Dolayısıyla son 10 yılımı soruyorsanız bir şeyim yok. Ondan evvel işime son derece sadık, cumartesi - pazar tatilini bilmeyen, gece-gündüz çalışmış, genç yaşımdan beri demir-çelik sektöründe 40 senedir mücadele etmiş bir insanım. Karabük Demir-Çelik gibi bir kurumu zor zamanında ayağa kaldırdık. Orada emeğim olduğu için çok mutluyum. Karabük çocuğuyum. Orada büyüdüm. Trabzon'da doğdum ama beş yaşında Trabzon'dan ayrıldım. Benim dilim hiç mesela şiveyi bilmem. Nasıl olduğunu da bilmem. Yıllarca Trabzon'a gidemedim. Denizi inanın en son 30 yaş, 25 yaşında gördüm. Amasra'ya, Karabük'te yakın bir yerde gittiğimizde falan. Halbuki 5 yaşına kadar denizin kenarında doğmuşuz, sonra 20 sene yokuz. İşte çalışma buydu. Ailem evet üç çocuğum, iki torunum var. Aileme, anne babama, eşime, çocuklarıma sadakatimi gururla söyleyebilirim.
Tabii 6,5 yıl içerisinde Beşiktaş'a hizmet ediyorsunuz ama bir temsil göreviniz yok. Temsili o zaman başkanlar yapıyor. Başkan kimse o yapıyor. Şimdi bir de ona eklenince yani yakalayabildiğimiz o boş zamanlarda da camiayı temsil ettiğimizden dolayı oraya da bir enerji harcıyoruz. Dolayısıyla yani değişen bir şey var tabii. Beşiktaş dışında hiçbir şeye zamanım kalmadı. Sadece uyuyorum. Çay içiyorum, kahve içiyorum, yemek yiyorum ve çalışıyorum.