UEFA, sponsorluk anlaşmalarında usülsüzlük yapmasından dolayı Manchester City'i 2 yıl Avrupa'dan men etti ve 30 milyon euro da para cezası verdi. Alman Der Spiegel, internet sitesinden Football Leaks ile ilgili belgelerin Manchester City ile ilgili olan kısımlarını 4 parça halinde yayınlayacağını açıkladı.
İKİNCİ BÖLÜM İÇİN TIKLAYIN!
BÜYÜK YAY PROJESİNİN SIRRI
"Kuralların, Milyonların Yardımıyla Eğilip Bükülmesi"
"1880'lere kadar geri gidildiğinde Bölge Papazı'nın kızı Anna Connell, Manchester'da işsizleri ve en alt sınıftan işçileri alkolden uzak tutmak amacıyla bir kulüp kurdu, o kulüp şu an Abu Dabili Al Nahyan ailesi tarafından kontrol ediliyor. Deve sahiplerinin ve inci avcılarının yer aldığı bu klan, palmiye ağaçlarının serinliğinde kerpiç evlerde yaşıyor. 128 yıl sonra, Eylül 2008'de İngiltere'nin kuzeyinin kapitalist merkezinde multimilyarlık petrol hanedanı Al Nahyanlar, kendi yollarını çizmenin bir yolunu buldu. Ve sonuçları dramatik oldu.
Bir zamanlar Mancester'ın doğusunun bu vasat kulübü, Abu Dabi'nin fantastik yatırımları ve reklamlarıyla birlikte Premier Lig'in en iyi takımı haline dönüştü. Kevin de Bruyne ve İlkay Gündoğan gibi rafine stratejist futbolcular, Leroy Sane gibi ışıltılı yıldızlar ve dünyanın en iyi antrenörü Pep Guardiola sayesinde bunu başardılar. Bu bir yönden bir başarı hikayesi.
Muhbir platform Football Leaks ve onun elde ettiği belgeler sayesinde, takımın başarısının arka planındaki kirli taktikler ortaya çıktı.
Abu Dabili kulüp sahipleri, Manchester'da yeni bir dönemin başladığını söylediler. Takım, orijinal olarak endüstri devrimindeki şirketlerin acımasızlığı ve kural tanımazlığını refere etti. Ayrıca, futbol dünyasına da girmek istedi. Abu Dabi Şeyhi'nin kulübü satın almasından bu yana Manchester City Avrupa futbolunun zirvesine çıkmayı ve global, kar edebilen bir futbol imparatorluğu kurmak için kuralları dinlemedi. Kulübün elde ettiği zaferler, yalanlarla gerçekleşti.
City'nin zirve tırmanışının gerçek hikayesi politik etkiler ve ekonomik vurdumduymazlık sayesinde gerçekleşti ve günümüz futbol işini anlayan herkesi etkiledi.
BÖLÜM 1: ŞEYHİ ALDATMAK
"Aguueeerrooooooo!" Çok uzun süren bir çığlık, bir isim. Bir ikon. 13 Mayıs 2012'de spiker Martin Tyler attığından beri her Manchester City taraftarı, bu çığlığı hatırlar. Her 'Cityzen' (Manchester City taraftarı), bu değerli anı hatırlar ve 93. dakika 20. saniyede gelen bu golle Manchester City, 44 yıl aradan sonra ilk kez şampiyon oldu.
Rakipleri, küme düşme adayı Queens Park Rangers, maçta üstünlüğü elinde taşıyordu. 90. dakikada bittiğinde şehrin diğer takımı Manchester United şampiyonluğu kazanmıştı. 91. dakikada 14. saniyede Edin Dzeko, skoru eşitledi. Yalnızca, iki dakika sonra Aguueeerrooooooo topu ağlara gönderdi ve şampiyonluğu takıma getirdi.
Bu 126 saniye kulübün duygusal olarak miti oldu. Manchester City taraftarları için bu bir futbol mucizesiydi. Kulüp içinse olması zaman alan bir süreç. Kulübe yatırım yapan Mansour bin Zayed Al Nahyan, kulübü aldığından bu yana transfer rekorları kırmış, rekabetin bazı ilkelerini hiçe saymıştı. Takımın gücünün arkasındaki petrol zenginliği, sponsorluk anlaşmalarında kendini göstermişti. Fakat, gizlice yapılan bu anlaşmalar, kamuoyu önünde hep reddedilmişti.
Manchester City, Etihad Stadium'da oynuyor ve takımın formasındaki sponsor Etihad. Mansour'un üvey kardeşinin yönettiği Abu Dabi merkezli bir havayolu şirketi. Abu Dahi telekomünikasyon şirketi Etisalat ve Abu Dabi turizm şirketi de kulübün sponsorları arasında. Ayrıca, yine aynı grubun sahibi olduğu Abu Dabi yatırım şirketi Aabar, UniCredit ve Virgin Galactic de öyle.
İngiliz futbolu, asla bu büyüklükte bir yatırım görmedi. Kulübün yöneticilerinin bildiği gerçek rakamlar ise çılgın seviyede. 10 Mayıs 2012 tarihli gizli bir belgede 'Kulüp sahibinin yatırım özeti" belgesinde görülüyor, tam olarak Sergio Agüero'nun o golünden 3 gün önce. Mansour, o gün 3 yıl 8 aydır kulübün sahibiydi ve yapılan hesaplamalara göre Abu Dabi'den kulübe aktarılan paranın toplamı 1.3 milyar Euro'ydu (1.1 milyar Pound).
Mayıs 2012'de yapılan yatırımların özeti (milyon Pound)
Satın Alma Ücreti: 100
Komisyon Ücreti: 50
Oyunculara Yapılan Yatırım: 446.9
Tesislere Yapılan Yatırım: 63.9
Kulüp Bilançosuna Yapılan Yatırım: 37.5
Abu Dabi Sponsorluk Anlaşmaları: 149.5
Operasyon Zararları için Aktarılan Para: 216.8
Std Bank ve WIL'e Ödenen Kredi Borçları: 46.5
Toplam: 1.111,1
Bunu açıklamak için, "Aguueeerrooooooo"ya, takımın yeni doğuşuna geri dönüyoruz. Tribünlerde yetişkin erkekler gözyaşları içerisinde, oyuncular mavi bir denizin içerisinde zeminde coşkuyla seviniyorlar. Kenarda ise 47 yaşında şık bir takım elbise içerisinde bir adam var, omuzlarında İtalyan bayrağını taşıyor, antrenör Roberto Mancini. 3 kez İtalya şampiyonu, 4 kez İtalya kupası galibi ve multimilyonlar harcanmış Manchester City'nin şampiyonluk sezonunda lider. Bir diğer lider Agüero'ydu.
Mancini, neredeyse yarım yüzyıl sonra Manchester City'e ilk şampiyonluğunu kazandırdı. Ancak, patronunun hırslarının da kurbanı oldu. Sadece 1 yıl sonra, takım şampiyonluk ünvanını koruyamadığı için Mancini görevinden alındı. Sahibin mantığı çok açıktı, başarılı olamıyorsa değiştirilir. Fakat, yeni bir problem ortaya çıkmıştı. UEFA'nın ortaya koyduğu ve açıkladığı yeni Finansal Fair Play kuralları. Mancini'ye kapı gösterildikten birkaç hafta sonra ortaya çıkan bir bütçe denklik kuralıydı. Kuralların çıkmasının ilk ve en büyük sebebi, Avrupa futbol birliğinin kulüplerin çok fazla borçlanmasını ve iflas etmesini istememesiydi. İkinci olarak UEFA, Avrupa futbol liglerinde rekabetin kaybolmasından endişeleniyordu. Kulüplerin, kazandığından daha fazla harcamamasını istiyordu.
Manchester City, ilk sezonunda UEFA'ya FFP kuralından 9.9 milyon Pound'luk bir sapma olacağını iletti. Manchester City CFO'su Jorge Chumillas, bir elektronik posta kaleme aldı. "Bu sapma, Roberto Mancini'nin kontratının feshedilmesi nedeniyle oluşmuştur. Abu Dabi ile yapılacak sponsorluk anlaşmasından gelecek paralarla bu fark kapatılacaktır."
Bu elektronik postada görüldüğü üzere, kulüp işleri diğer kurallara uyan kulüplerden daha farklı bir şekilde halledecektir. Normalde bir futbol kulübü şöyle yapardı; futbolcuları daha başarılı olmaya çalışırdı, seyircileri daha fazla stadyuma çekmenin yollarını arardı, daha çok ürün satar, TV'de daha fazla görünmenin yollarını arar ve potansiyel sponsorların ilgisini çekmeye gayret gösterirdi. Bu sponsorlar, kontratların altına imza atardı ve bir kulübe verilen rayiç rakama göre bir para verirdi. Bu para, takımın sezonluk bütçesinin bir parçası olur ve futbolcu transferinde kullanılırdı. Eğer, kulübün planları işe yaramazsa kulüp sezon sonunda zarar eder ve giderlerini kesmek, azaltmak zorunda kalır.
Manchester City, normal bir kulüp değil. Borç veya zarar mı? Mevzubahis değil. Eğer kısa dönemli bir sorun varsa kulüp sahibinin ülkesinden sponsorluk anlaşmasıyla daha fazla para getirilir. UEFA'nın kuralları gereği Manchester City yönetimi birkaç yaratıcı çözüm bulmuştu. "Geriye dönük tarihli sponsorluk anlaşması yapılır ve bununla birlikte gelecek 2 sezonun sponsorluk paraları şimdiden ödenir." Bunu öneren yönetici Simon Pearce'tı. CEO Ferran Soriano, ayrıca henüz kazanılmamış şampiyonlukların ve kupaların dahi bonuslarını ödettirmişti. Henüz kazanılmamış ve hiç kazanılmayan Federasyon Kupası primi bile...
Sezonun bitmesinden 10 gün sonra, Chumillas pazarlıkların sonuçlarını açıklayan bir rapor yazdı ve sponsorluk anlaşmalarının rakamlarını belirtti. Etihad, aniden 1.5 milyon Pound daha zam yapmıştı. Aabar'dan yarım milyon daha para gelmişti. Abu Dabi Turizm'den 5.5 milyon Pound'luk yeni bir ödeme daha yapılmıştı. Sezon başında söz verilen bütçe denkliği sağlanmıştı.
Kulüp ve sponsorları, sadece anlaşmaları manipüle ediyordu. Chumillas, iş arkadaşı Simon Pearce'tan Abu Dabi'den gelecek ödemelerin tarihlerini öne çekmesini istemişti. Cevap elektronik postası gelmişti: "Elbette, nasıl istersek öyle yaparız!"
Bu hareketlilik, 2013 yazında şüpheleri doğuşmuştu ve Abu Dabi merkezli şirketlerin Manchester City yetkilileriyle bağımsız sponsorluk anlaşmaları yaptığı açıklanmıştı. Nisan 2010'a geri döndüğümüzde Pearce, Aabar ile pazarlık yapıyordu. kulüp sahibine dedikoduların ortaya çıktığına dair elektronik posta yazıyordu. Kağıtta yazan anlaşmaya göre, Aabar 15 milyon Pound ödeyecekti. Fakat, gerçek bu değildi. Pearce'ın elektronik postasında, "Tıpkı konuştuğumuz gibi, Aabar'dan 3 milyon alacağız." yazıyordu. "12 milyon Pound ise Hazretlerin (Editör Notu: Şeyh Mansour) diğer alternatif kaynaklarından ödenecektir." diye belirtiliyor. Pearce, bu cümleyi birçok kez tekrarlıyordu. Fakat, kamuoyu önünde reddediyordu. Hazretlerinin, yani Şeyh Mansur kendi cebinden parayı ödeyecekti.
Bu durum, açıkça UEFA'nın belirlediği Finansal Fair Play kurallarının ciddi şekilde ihlal edildiğini gösteriyor. Eğer, kulüp Şeyh'in parasıyla çılgınlar gibi alışveriş yapıyorsa, bu bilançoda kırmızıyla (zarar) gösterilmeliydi. Ancak, sponsorluk paralarıyla transfer yapıyorsa bu zarar değildi ve Manchester City'nin korkmasına gerek yoktu.
Manchester City'nin finansal raporları, bir yalanlar ağır! Finansal Fair Play kurallarını ayaklarının altında eziyorlardı. Etihad Havayolları, dünyanın en büyük hava yolu şirketlerinden biri, ayrıca bu oyundaydı. Stuart Pearce, attığı postada, "Etihad'ın direkt katkısı hala 8 milyondur." yazıyordu. Ancak, bilançoda belirtilen rakam ise 35 milyon Pound'tu.
Peki bu durum pratikte nasıl işe yaradı? Etihad gibi şirketler Abu Dabi Birleşik Grup'tan gelecek onayı bekledi. Tüm bu şirketler, Şeyh Mansur'undu ve ayrıca o Manchester City'nin de sahibiydi, gereken miktarda parayı takıma bağladı. Finans Direktörü Andrew Widdowson, elektronik postasında, "Paralar, partner şirketlerden aktarıldı ve doğruca kulübe verildi." Bu işlerin nasıl yürüdüğünü gösteriyor. 2015'te açıklanan rakamlara göre; Etihad kulübe yıllık olarak 67.5 milyon Pound veriyordu. Fakat, CFO Chumillas, Pearce'a şöyle yazıyordu: "Lütfen 67.5 ile ilgili şöyle not al, 8 milyonu direkt olarak Etihad'dan, geri kalanı ise Abu Dabi Birleşik Grup'tan alınacak."
Fakat, gazeteciler bu kontratlar ile ilgili Etihad Havayolları'na sorular sorduğunda her zaman sorumlu ve hesap verilebilir bir bütçeleri olduğunu söylediler. Havayolu şirketi, 2009'dan beri Manchester City'nin ana sponsoru olmaktan gurur duydukları cevabını verdi. Aabar ve Abu Dabi Turizm ise bu sorulara cevap dahi vermediler.
Manchester City'nin paraları, Abu Dabi merkezli şirketlerin sponsorluklarıyla ve Şeyh Mansour'un 'alternatif kaynaklar'ından gelen parayla sağlandı. Fakat, kamuoyu önünde bu söylenenleri sert bir dille reddettiler. Bayern Münih Başkanı Uli Höeness'in söylediği gibi kulüp benzin pompalarından gelen parayla en pahalı transferleri cesurca gerçekleştirdi. "Neredeyse şahsi bir kulüp haline gelmiş ve Abu Dabi tarafından, yani Şeyh Mansur tarafından kontrol ediliyor."
Khaldoon Al Mubarak, kulübün felsefesini bir noktada açık etmişti zaten: Yakalanana kadar hile yap!
Öte yandan, Martin Tyler "Aguueeerrooooooo!" diye bağıradursun, bu sırada iç hesaplamalara göre Abu Dabi'den gelen sponsorluk paraları 127.5 milyon Pound'a ulaşmıştı ve sürekli para pompalanıyordu. Dünyada hiçbir spor kulübü rekabette bu denli büyük avantaj sağlamıyordu kendine, belki bir diğeri, Katar merkezli olanı, Paris Saint-Germain.
PSG ve Manchester City, UEFA ile 2014 yılında anlaşma masasına oturdular ve kuralların çiğnenmesinden ötürü Şampiyonlar Ligi'nin dışında kalmayı konuşuyorlardı. Kuralları hiçe sayan anlaşmalar ve devlet kontrollü sponsorlarca şişirilmiş rakamlar ile ihlal edilen kurallar nedeniyle cezayı düşünüyorlardı. Ardından, Körfez merkezli iki kulüp UEFA'yı tehdit etmeye başladılar ve sonucunda iki tane zayıf anlaşma yapıldı. Ayrıca, futbol federayonları da ne kadar aldatıldıklarını bilmiyorlardı. Manchester City, gerçek giderleri saklayan bir bilanço daha yapmıştı.
Bu inanılmaz bir olay ve Britanyalı vergi mükelleflerinden toplanan milyonlarca poundu batıran hükümet partisi ve İzlanda'da finansal krize neden olan bankaların yaptıkları gibi bir olay.
Manchester City, açıkça futbolun evrensel düşmanıdır.
Bu hikayede ikinci kısımda anlatılacaktır: Büyük Yay Projesinin Sırrı!"
İKİNCİ BÖLÜM İÇİN TIKLAYIN!
BÜYÜK YAY PROJESİNİN SIRRI
"Kuralların, Milyonların Yardımıyla Eğilip Bükülmesi"
"1880'lere kadar geri gidildiğinde Bölge Papazı'nın kızı Anna Connell, Manchester'da işsizleri ve en alt sınıftan işçileri alkolden uzak tutmak amacıyla bir kulüp kurdu, o kulüp şu an Abu Dabili Al Nahyan ailesi tarafından kontrol ediliyor. Deve sahiplerinin ve inci avcılarının yer aldığı bu klan, palmiye ağaçlarının serinliğinde kerpiç evlerde yaşıyor. 128 yıl sonra, Eylül 2008'de İngiltere'nin kuzeyinin kapitalist merkezinde multimilyarlık petrol hanedanı Al Nahyanlar, kendi yollarını çizmenin bir yolunu buldu. Ve sonuçları dramatik oldu.
Bir zamanlar Mancester'ın doğusunun bu vasat kulübü, Abu Dabi'nin fantastik yatırımları ve reklamlarıyla birlikte Premier Lig'in en iyi takımı haline dönüştü. Kevin de Bruyne ve İlkay Gündoğan gibi rafine stratejist futbolcular, Leroy Sane gibi ışıltılı yıldızlar ve dünyanın en iyi antrenörü Pep Guardiola sayesinde bunu başardılar. Bu bir yönden bir başarı hikayesi.
Muhbir platform Football Leaks ve onun elde ettiği belgeler sayesinde, takımın başarısının arka planındaki kirli taktikler ortaya çıktı.
Abu Dabili kulüp sahipleri, Manchester'da yeni bir dönemin başladığını söylediler. Takım, orijinal olarak endüstri devrimindeki şirketlerin acımasızlığı ve kural tanımazlığını refere etti. Ayrıca, futbol dünyasına da girmek istedi. Abu Dabi Şeyhi'nin kulübü satın almasından bu yana Manchester City Avrupa futbolunun zirvesine çıkmayı ve global, kar edebilen bir futbol imparatorluğu kurmak için kuralları dinlemedi. Kulübün elde ettiği zaferler, yalanlarla gerçekleşti.
City'nin zirve tırmanışının gerçek hikayesi politik etkiler ve ekonomik vurdumduymazlık sayesinde gerçekleşti ve günümüz futbol işini anlayan herkesi etkiledi.
BÖLÜM 1: ŞEYHİ ALDATMAK
"Aguueeerrooooooo!" Çok uzun süren bir çığlık, bir isim. Bir ikon. 13 Mayıs 2012'de spiker Martin Tyler attığından beri her Manchester City taraftarı, bu çığlığı hatırlar. Her 'Cityzen' (Manchester City taraftarı), bu değerli anı hatırlar ve 93. dakika 20. saniyede gelen bu golle Manchester City, 44 yıl aradan sonra ilk kez şampiyon oldu.
Rakipleri, küme düşme adayı Queens Park Rangers, maçta üstünlüğü elinde taşıyordu. 90. dakikada bittiğinde şehrin diğer takımı Manchester United şampiyonluğu kazanmıştı. 91. dakikada 14. saniyede Edin Dzeko, skoru eşitledi. Yalnızca, iki dakika sonra Aguueeerrooooooo topu ağlara gönderdi ve şampiyonluğu takıma getirdi.
Bu 126 saniye kulübün duygusal olarak miti oldu. Manchester City taraftarları için bu bir futbol mucizesiydi. Kulüp içinse olması zaman alan bir süreç. Kulübe yatırım yapan Mansour bin Zayed Al Nahyan, kulübü aldığından bu yana transfer rekorları kırmış, rekabetin bazı ilkelerini hiçe saymıştı. Takımın gücünün arkasındaki petrol zenginliği, sponsorluk anlaşmalarında kendini göstermişti. Fakat, gizlice yapılan bu anlaşmalar, kamuoyu önünde hep reddedilmişti.
Manchester City, Etihad Stadium'da oynuyor ve takımın formasındaki sponsor Etihad. Mansour'un üvey kardeşinin yönettiği Abu Dabi merkezli bir havayolu şirketi. Abu Dahi telekomünikasyon şirketi Etisalat ve Abu Dabi turizm şirketi de kulübün sponsorları arasında. Ayrıca, yine aynı grubun sahibi olduğu Abu Dabi yatırım şirketi Aabar, UniCredit ve Virgin Galactic de öyle.
İngiliz futbolu, asla bu büyüklükte bir yatırım görmedi. Kulübün yöneticilerinin bildiği gerçek rakamlar ise çılgın seviyede. 10 Mayıs 2012 tarihli gizli bir belgede 'Kulüp sahibinin yatırım özeti" belgesinde görülüyor, tam olarak Sergio Agüero'nun o golünden 3 gün önce. Mansour, o gün 3 yıl 8 aydır kulübün sahibiydi ve yapılan hesaplamalara göre Abu Dabi'den kulübe aktarılan paranın toplamı 1.3 milyar Euro'ydu (1.1 milyar Pound).
Mayıs 2012'de yapılan yatırımların özeti (milyon Pound)
Satın Alma Ücreti: 100
Komisyon Ücreti: 50
Oyunculara Yapılan Yatırım: 446.9
Tesislere Yapılan Yatırım: 63.9
Kulüp Bilançosuna Yapılan Yatırım: 37.5
Abu Dabi Sponsorluk Anlaşmaları: 149.5
Operasyon Zararları için Aktarılan Para: 216.8
Std Bank ve WIL'e Ödenen Kredi Borçları: 46.5
Toplam: 1.111,1
Bunu açıklamak için, "Aguueeerrooooooo"ya, takımın yeni doğuşuna geri dönüyoruz. Tribünlerde yetişkin erkekler gözyaşları içerisinde, oyuncular mavi bir denizin içerisinde zeminde coşkuyla seviniyorlar. Kenarda ise 47 yaşında şık bir takım elbise içerisinde bir adam var, omuzlarında İtalyan bayrağını taşıyor, antrenör Roberto Mancini. 3 kez İtalya şampiyonu, 4 kez İtalya kupası galibi ve multimilyonlar harcanmış Manchester City'nin şampiyonluk sezonunda lider. Bir diğer lider Agüero'ydu.
Mancini, neredeyse yarım yüzyıl sonra Manchester City'e ilk şampiyonluğunu kazandırdı. Ancak, patronunun hırslarının da kurbanı oldu. Sadece 1 yıl sonra, takım şampiyonluk ünvanını koruyamadığı için Mancini görevinden alındı. Sahibin mantığı çok açıktı, başarılı olamıyorsa değiştirilir. Fakat, yeni bir problem ortaya çıkmıştı. UEFA'nın ortaya koyduğu ve açıkladığı yeni Finansal Fair Play kuralları. Mancini'ye kapı gösterildikten birkaç hafta sonra ortaya çıkan bir bütçe denklik kuralıydı. Kuralların çıkmasının ilk ve en büyük sebebi, Avrupa futbol birliğinin kulüplerin çok fazla borçlanmasını ve iflas etmesini istememesiydi. İkinci olarak UEFA, Avrupa futbol liglerinde rekabetin kaybolmasından endişeleniyordu. Kulüplerin, kazandığından daha fazla harcamamasını istiyordu.
Manchester City, ilk sezonunda UEFA'ya FFP kuralından 9.9 milyon Pound'luk bir sapma olacağını iletti. Manchester City CFO'su Jorge Chumillas, bir elektronik posta kaleme aldı. "Bu sapma, Roberto Mancini'nin kontratının feshedilmesi nedeniyle oluşmuştur. Abu Dabi ile yapılacak sponsorluk anlaşmasından gelecek paralarla bu fark kapatılacaktır."
Bu elektronik postada görüldüğü üzere, kulüp işleri diğer kurallara uyan kulüplerden daha farklı bir şekilde halledecektir. Normalde bir futbol kulübü şöyle yapardı; futbolcuları daha başarılı olmaya çalışırdı, seyircileri daha fazla stadyuma çekmenin yollarını arardı, daha çok ürün satar, TV'de daha fazla görünmenin yollarını arar ve potansiyel sponsorların ilgisini çekmeye gayret gösterirdi. Bu sponsorlar, kontratların altına imza atardı ve bir kulübe verilen rayiç rakama göre bir para verirdi. Bu para, takımın sezonluk bütçesinin bir parçası olur ve futbolcu transferinde kullanılırdı. Eğer, kulübün planları işe yaramazsa kulüp sezon sonunda zarar eder ve giderlerini kesmek, azaltmak zorunda kalır.
Manchester City, normal bir kulüp değil. Borç veya zarar mı? Mevzubahis değil. Eğer kısa dönemli bir sorun varsa kulüp sahibinin ülkesinden sponsorluk anlaşmasıyla daha fazla para getirilir. UEFA'nın kuralları gereği Manchester City yönetimi birkaç yaratıcı çözüm bulmuştu. "Geriye dönük tarihli sponsorluk anlaşması yapılır ve bununla birlikte gelecek 2 sezonun sponsorluk paraları şimdiden ödenir." Bunu öneren yönetici Simon Pearce'tı. CEO Ferran Soriano, ayrıca henüz kazanılmamış şampiyonlukların ve kupaların dahi bonuslarını ödettirmişti. Henüz kazanılmamış ve hiç kazanılmayan Federasyon Kupası primi bile...
Sezonun bitmesinden 10 gün sonra, Chumillas pazarlıkların sonuçlarını açıklayan bir rapor yazdı ve sponsorluk anlaşmalarının rakamlarını belirtti. Etihad, aniden 1.5 milyon Pound daha zam yapmıştı. Aabar'dan yarım milyon daha para gelmişti. Abu Dabi Turizm'den 5.5 milyon Pound'luk yeni bir ödeme daha yapılmıştı. Sezon başında söz verilen bütçe denkliği sağlanmıştı.
Kulüp ve sponsorları, sadece anlaşmaları manipüle ediyordu. Chumillas, iş arkadaşı Simon Pearce'tan Abu Dabi'den gelecek ödemelerin tarihlerini öne çekmesini istemişti. Cevap elektronik postası gelmişti: "Elbette, nasıl istersek öyle yaparız!"
Bu hareketlilik, 2013 yazında şüpheleri doğuşmuştu ve Abu Dabi merkezli şirketlerin Manchester City yetkilileriyle bağımsız sponsorluk anlaşmaları yaptığı açıklanmıştı. Nisan 2010'a geri döndüğümüzde Pearce, Aabar ile pazarlık yapıyordu. kulüp sahibine dedikoduların ortaya çıktığına dair elektronik posta yazıyordu. Kağıtta yazan anlaşmaya göre, Aabar 15 milyon Pound ödeyecekti. Fakat, gerçek bu değildi. Pearce'ın elektronik postasında, "Tıpkı konuştuğumuz gibi, Aabar'dan 3 milyon alacağız." yazıyordu. "12 milyon Pound ise Hazretlerin (Editör Notu: Şeyh Mansour) diğer alternatif kaynaklarından ödenecektir." diye belirtiliyor. Pearce, bu cümleyi birçok kez tekrarlıyordu. Fakat, kamuoyu önünde reddediyordu. Hazretlerinin, yani Şeyh Mansur kendi cebinden parayı ödeyecekti.
Bu durum, açıkça UEFA'nın belirlediği Finansal Fair Play kurallarının ciddi şekilde ihlal edildiğini gösteriyor. Eğer, kulüp Şeyh'in parasıyla çılgınlar gibi alışveriş yapıyorsa, bu bilançoda kırmızıyla (zarar) gösterilmeliydi. Ancak, sponsorluk paralarıyla transfer yapıyorsa bu zarar değildi ve Manchester City'nin korkmasına gerek yoktu.
Manchester City'nin finansal raporları, bir yalanlar ağır! Finansal Fair Play kurallarını ayaklarının altında eziyorlardı. Etihad Havayolları, dünyanın en büyük hava yolu şirketlerinden biri, ayrıca bu oyundaydı. Stuart Pearce, attığı postada, "Etihad'ın direkt katkısı hala 8 milyondur." yazıyordu. Ancak, bilançoda belirtilen rakam ise 35 milyon Pound'tu.
Peki bu durum pratikte nasıl işe yaradı? Etihad gibi şirketler Abu Dabi Birleşik Grup'tan gelecek onayı bekledi. Tüm bu şirketler, Şeyh Mansur'undu ve ayrıca o Manchester City'nin de sahibiydi, gereken miktarda parayı takıma bağladı. Finans Direktörü Andrew Widdowson, elektronik postasında, "Paralar, partner şirketlerden aktarıldı ve doğruca kulübe verildi." Bu işlerin nasıl yürüdüğünü gösteriyor. 2015'te açıklanan rakamlara göre; Etihad kulübe yıllık olarak 67.5 milyon Pound veriyordu. Fakat, CFO Chumillas, Pearce'a şöyle yazıyordu: "Lütfen 67.5 ile ilgili şöyle not al, 8 milyonu direkt olarak Etihad'dan, geri kalanı ise Abu Dabi Birleşik Grup'tan alınacak."
Fakat, gazeteciler bu kontratlar ile ilgili Etihad Havayolları'na sorular sorduğunda her zaman sorumlu ve hesap verilebilir bir bütçeleri olduğunu söylediler. Havayolu şirketi, 2009'dan beri Manchester City'nin ana sponsoru olmaktan gurur duydukları cevabını verdi. Aabar ve Abu Dabi Turizm ise bu sorulara cevap dahi vermediler.
Manchester City'nin paraları, Abu Dabi merkezli şirketlerin sponsorluklarıyla ve Şeyh Mansour'un 'alternatif kaynaklar'ından gelen parayla sağlandı. Fakat, kamuoyu önünde bu söylenenleri sert bir dille reddettiler. Bayern Münih Başkanı Uli Höeness'in söylediği gibi kulüp benzin pompalarından gelen parayla en pahalı transferleri cesurca gerçekleştirdi. "Neredeyse şahsi bir kulüp haline gelmiş ve Abu Dabi tarafından, yani Şeyh Mansur tarafından kontrol ediliyor."
Khaldoon Al Mubarak, kulübün felsefesini bir noktada açık etmişti zaten: Yakalanana kadar hile yap!
Öte yandan, Martin Tyler "Aguueeerrooooooo!" diye bağıradursun, bu sırada iç hesaplamalara göre Abu Dabi'den gelen sponsorluk paraları 127.5 milyon Pound'a ulaşmıştı ve sürekli para pompalanıyordu. Dünyada hiçbir spor kulübü rekabette bu denli büyük avantaj sağlamıyordu kendine, belki bir diğeri, Katar merkezli olanı, Paris Saint-Germain.
PSG ve Manchester City, UEFA ile 2014 yılında anlaşma masasına oturdular ve kuralların çiğnenmesinden ötürü Şampiyonlar Ligi'nin dışında kalmayı konuşuyorlardı. Kuralları hiçe sayan anlaşmalar ve devlet kontrollü sponsorlarca şişirilmiş rakamlar ile ihlal edilen kurallar nedeniyle cezayı düşünüyorlardı. Ardından, Körfez merkezli iki kulüp UEFA'yı tehdit etmeye başladılar ve sonucunda iki tane zayıf anlaşma yapıldı. Ayrıca, futbol federayonları da ne kadar aldatıldıklarını bilmiyorlardı. Manchester City, gerçek giderleri saklayan bir bilanço daha yapmıştı.
Bu inanılmaz bir olay ve Britanyalı vergi mükelleflerinden toplanan milyonlarca poundu batıran hükümet partisi ve İzlanda'da finansal krize neden olan bankaların yaptıkları gibi bir olay.
Manchester City, açıkça futbolun evrensel düşmanıdır.
Bu hikayede ikinci kısımda anlatılacaktır: Büyük Yay Projesinin Sırrı!"