Galatasaray Odeabank ve A Milli Takım’ın kaptanı. Saha içindeki performansı onu çok önemli yerlere çıkardı ama centilmenliği, taşıdığı spor ruhu ve pozitifliğiyle izleyenlerde hep ‘Keşke birkaç tane daha olsa’ duygusu yarattı. Öyle çok ki onu farklı kılan yanları.
Strasbourg zaferi ve Eurocup şampiyonluğunun mimarlarından Sinan Güler, müthiş zafer sonrası düşüncelerini Milliyet'e anlattı...
24 maçlık müthiş bir maraton ve Galatasaray ile ilk kupanı Avrupa’da kazandın. Takım kaptanı olarak hislerin neler?
Galatasaray ile ilk kupa deyince bile tüylerim diken diken oluyor. Bunu kaptan olarak yaşamayı bırakın, herhangi bir şekilde küçük bir parçası olmak bile büyük gururken, ben o kupayı kaldıran isim oldum. Bu tarif edilemez.
Sen geçen yıl da bu takımdaydın. Sorunlar daha büyüktü, aylarca maaş alamadığınız zamanlar oldu... Hiç bıkıp gitmeyi istemedin mi?
Abi seninle çok uzun zamandır tanışıyoruz. Benim pozitifliğimi, saha dışarısında olup en net görebilecek kişilerden birisin. Geçen sene de bütün her şeyin içerisinde ben pozitifliğimi saha içerisine yansıtmaya çalıştım. Tabii ki bir yerden sonra herkesle aynı etkiyi gösteremiyorsun. Ama ben önce kendime, yapabileceklerime inandım. Bunu da hem oyun, hem hissiyat olarak takım arkadaşlarımla paylaşmaya çalıştım. O da zaten benim yaşanan problemlerle arama bir duvar örmemi sağladı.
Son dönemde bir maç bile iyi oynamasan eleştirenler oldu, sen de sosyal medyada üstü kapalı sitem ettin... Bu kupa mental anlamda da önemliydi değil mi?
Eleştirileri okumama rağmen etkilenmemeye çalışıyorum. Sahada ne olursa olsun mücadele ediyorum. Her zaman top potadan geçmeyebilir ama mücadeleyi hiç bırakmıyorum. Yere düşeni hemen kaldırabilecek bir takımız. Bunu yapabilen tecrübeli oyuncularımız var. Ergin abi senelerdir bana önemli roller verdi. Ben de işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum.
‘Tamamlayıcı bir oyuncuyum’
Bazen savunmacı, bazen skorer oyuncu oluyorsun, bazen geçmişte zaman zaman da eleştirildiğin ama son maçta müthiş bir performans sergilediğin oyun kurucu rolüne bürünüyorsun... Bu kafa karıştırıcı değil mi?
Ergin Hoca ile ben 8 senedir çalışıyorum. İstediklerini, kime ne rol verdiğini en iyi şekilde biliyorum ya da öğreniyorum. Takımda bana biçilen bir rol var ama bir de ben karakter olarak, takımda ne eksikse onu tamamlayacak bir pozisyon bulmaya çalışırım. Gün geçtikçe işin hücum tarafıyla daha çok ilgilenmem gerekiyor. Yaşın etkileri dışında ayak bileklerimdeki sıkıntılar nedeniyle fiziksel eksikliklerin savunmada etkisi oluyor.
Aldığım süre içerisinde hücumda çok atkif görev aldığım için savunmada kaçırdığım şeyler de var. Guard olarak oynamama gelince bizim takımda bu sene özellikle, ben Schilb ve Micov, üçümüz de oyun kurabilecek isimlerdik. Yanımızda da skorerliği, sonradan aramıza katılan Jerrells’in sakinliği gibi iki koz vardı. Böyle bir takımda topu kimin getirdiğinden çok, rakip sahada nasıl paylaşılacağı önem kazanıyordu. Bunu da iyi yaptık.
Micov’u gülerken yakaladık!
Saha içinde de, normal hayatında da, hırslı bir insansın ama oyunun en ateşli anlarında sakin kalabiliyorsun. Fenerbahçe için dile getirdiğin şampiyonluk temennisini ve Strasbourg benchinde tokalaştıktan sonra kutlamalara başlaman...
Benim için sporun tanımı bu. Boks yapıyor olsak bile, sonunda sarılıp tebrik edeceğiz. Kaybetsek çok üzüleceğimi zaten biliyorum, kazandığımızda hiç olmayacak kadar sevindik, hatta Micov’u bile gülerken yakaladık! Maç bittiğinde, benim rakip takımın antrenörüne kazansak da kaybetsek de söyleyeceğim tek şey, ‘Filipinler’de görüşürüz’ olacaktı. Yeni bir macera başlıyor. Sporun bu güzelliğini ben her gün yaşamaya çalışıyorum.
Kırılma noktası
Sezonun en kritik noktası neydi?
Kesinlikle Gran Canaria maçı. Elenme tehlikesini en fazla yaşadığımız orasıydı. Bir de Münih maçlarını söyleyebilirim. Pesiç yönetiminde, Savanovic, Renfroe gibi çok tecrübeli oyuncuların olduğu, kadrosunu hemen hemen hiç değiştirmemiş, Euroleague’den gelmiş ve favori gösterilen bir takımı eleyebiliyor olmak da bizim için karakter oluşturan bir etkiydi.
Euroleague çok önemliydi
Ben 7 sene Euroleague oynadım, ona ara vermek garip bir duygu. Benimle birlikte aynı duyguyu yaşayan arkadaşlarım var. Ergin abi uzun yıllar Euroleague içinde yer aldı. Kulüp basketbol şubesi olarak 4 sene üst üste oynadı. Belirli bir alışkanlık da oldu, taraftar da bunu çok istiyor. Ergin abi zaten 29 Haziran’da bir şekilde geri geleceğimizin mesajını vermişti, ben de bireysel hedeflerimi koyarken, ne yapılması gerekiyorsa kendimi hazırlamıştım.
Hedeften sapmayız
Açık söylemek gerekirse orta vadede hedefimiz lig. Avantaj yitirmiş olsak da hedeften sapmayacağız, iş bitene kadar. Yine hemen sonrasında milli takım var ve hedef belli. Yalçın ağabeylerin, Sadi Gülçelikler’in en son gittiği olimpiyatlardan sonra bizim bunu başarmamız, sportif anlamda yapabileceğimiz en mühim başarı olur.
Strasbourg zaferi ve Eurocup şampiyonluğunun mimarlarından Sinan Güler, müthiş zafer sonrası düşüncelerini Milliyet'e anlattı...
24 maçlık müthiş bir maraton ve Galatasaray ile ilk kupanı Avrupa’da kazandın. Takım kaptanı olarak hislerin neler?
Galatasaray ile ilk kupa deyince bile tüylerim diken diken oluyor. Bunu kaptan olarak yaşamayı bırakın, herhangi bir şekilde küçük bir parçası olmak bile büyük gururken, ben o kupayı kaldıran isim oldum. Bu tarif edilemez.
Sen geçen yıl da bu takımdaydın. Sorunlar daha büyüktü, aylarca maaş alamadığınız zamanlar oldu... Hiç bıkıp gitmeyi istemedin mi?
Abi seninle çok uzun zamandır tanışıyoruz. Benim pozitifliğimi, saha dışarısında olup en net görebilecek kişilerden birisin. Geçen sene de bütün her şeyin içerisinde ben pozitifliğimi saha içerisine yansıtmaya çalıştım. Tabii ki bir yerden sonra herkesle aynı etkiyi gösteremiyorsun. Ama ben önce kendime, yapabileceklerime inandım. Bunu da hem oyun, hem hissiyat olarak takım arkadaşlarımla paylaşmaya çalıştım. O da zaten benim yaşanan problemlerle arama bir duvar örmemi sağladı.
Son dönemde bir maç bile iyi oynamasan eleştirenler oldu, sen de sosyal medyada üstü kapalı sitem ettin... Bu kupa mental anlamda da önemliydi değil mi?
Eleştirileri okumama rağmen etkilenmemeye çalışıyorum. Sahada ne olursa olsun mücadele ediyorum. Her zaman top potadan geçmeyebilir ama mücadeleyi hiç bırakmıyorum. Yere düşeni hemen kaldırabilecek bir takımız. Bunu yapabilen tecrübeli oyuncularımız var. Ergin abi senelerdir bana önemli roller verdi. Ben de işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum.
‘Tamamlayıcı bir oyuncuyum’
Bazen savunmacı, bazen skorer oyuncu oluyorsun, bazen geçmişte zaman zaman da eleştirildiğin ama son maçta müthiş bir performans sergilediğin oyun kurucu rolüne bürünüyorsun... Bu kafa karıştırıcı değil mi?
Ergin Hoca ile ben 8 senedir çalışıyorum. İstediklerini, kime ne rol verdiğini en iyi şekilde biliyorum ya da öğreniyorum. Takımda bana biçilen bir rol var ama bir de ben karakter olarak, takımda ne eksikse onu tamamlayacak bir pozisyon bulmaya çalışırım. Gün geçtikçe işin hücum tarafıyla daha çok ilgilenmem gerekiyor. Yaşın etkileri dışında ayak bileklerimdeki sıkıntılar nedeniyle fiziksel eksikliklerin savunmada etkisi oluyor.
Aldığım süre içerisinde hücumda çok atkif görev aldığım için savunmada kaçırdığım şeyler de var. Guard olarak oynamama gelince bizim takımda bu sene özellikle, ben Schilb ve Micov, üçümüz de oyun kurabilecek isimlerdik. Yanımızda da skorerliği, sonradan aramıza katılan Jerrells’in sakinliği gibi iki koz vardı. Böyle bir takımda topu kimin getirdiğinden çok, rakip sahada nasıl paylaşılacağı önem kazanıyordu. Bunu da iyi yaptık.
Micov’u gülerken yakaladık!
Saha içinde de, normal hayatında da, hırslı bir insansın ama oyunun en ateşli anlarında sakin kalabiliyorsun. Fenerbahçe için dile getirdiğin şampiyonluk temennisini ve Strasbourg benchinde tokalaştıktan sonra kutlamalara başlaman...
Benim için sporun tanımı bu. Boks yapıyor olsak bile, sonunda sarılıp tebrik edeceğiz. Kaybetsek çok üzüleceğimi zaten biliyorum, kazandığımızda hiç olmayacak kadar sevindik, hatta Micov’u bile gülerken yakaladık! Maç bittiğinde, benim rakip takımın antrenörüne kazansak da kaybetsek de söyleyeceğim tek şey, ‘Filipinler’de görüşürüz’ olacaktı. Yeni bir macera başlıyor. Sporun bu güzelliğini ben her gün yaşamaya çalışıyorum.
Kırılma noktası
Sezonun en kritik noktası neydi?
Kesinlikle Gran Canaria maçı. Elenme tehlikesini en fazla yaşadığımız orasıydı. Bir de Münih maçlarını söyleyebilirim. Pesiç yönetiminde, Savanovic, Renfroe gibi çok tecrübeli oyuncuların olduğu, kadrosunu hemen hemen hiç değiştirmemiş, Euroleague’den gelmiş ve favori gösterilen bir takımı eleyebiliyor olmak da bizim için karakter oluşturan bir etkiydi.
Euroleague çok önemliydi
Ben 7 sene Euroleague oynadım, ona ara vermek garip bir duygu. Benimle birlikte aynı duyguyu yaşayan arkadaşlarım var. Ergin abi uzun yıllar Euroleague içinde yer aldı. Kulüp basketbol şubesi olarak 4 sene üst üste oynadı. Belirli bir alışkanlık da oldu, taraftar da bunu çok istiyor. Ergin abi zaten 29 Haziran’da bir şekilde geri geleceğimizin mesajını vermişti, ben de bireysel hedeflerimi koyarken, ne yapılması gerekiyorsa kendimi hazırlamıştım.
Hedeften sapmayız
Açık söylemek gerekirse orta vadede hedefimiz lig. Avantaj yitirmiş olsak da hedeften sapmayacağız, iş bitene kadar. Yine hemen sonrasında milli takım var ve hedef belli. Yalçın ağabeylerin, Sadi Gülçelikler’in en son gittiği olimpiyatlardan sonra bizim bunu başarmamız, sportif anlamda yapabileceğimiz en mühim başarı olur.