Hollandalı futbol efsanesi Johan Cruyff, 69 yaşında akciğer kanserine yenik düştü ve hayata gözlerini yumdu. Futbol Extradergisinin Aralık sayısında Özgün Keleşoğlu imzası ile yayınlanan yazıda, Cruyff işlenmiş ve efsane anılmıştı. İşte o yazıdan bir bölüm... "Günümüzde her coğrafyada sistem eleştirisi bulunur. Bu eleştiriler millete, kültüre, geçmişe, bugüne dayandırılabilir ama pek az insan sisteme karşı 'diğer' sunabilir. Mümkün kılar ve uygulamaya koyulur. 1970'li yıllarda futbol oynanmışsa bunun sebebi Johan Cruyff'dur. Aklı, yeteneği ve bilinç ile dürtüyü birleştiren Sarı Fare, Rinus Michels'in fikirleriyle birleştiğinde Avrupa'da Yılın Futbolcusu ödülüne layık görülecekti. Bu ödülü alan ilk Hollandalı olmasıyla birlikte Ajax dönemi de onun için dolmaya yaklaşıyordu. Feyenoord, Barcelona ve niceleri...
10 yaşında kapısından girdiği Ajax'ta futbolu öğrenen, oynayan, kupalar kazanan Sarı Fare'nin bir sonraki tercihi olan Barcelona ona Tanrı'nın bir hediyesiydi belki de. Her futbolcu, bazı kulüplerden teklif alır. Kimisine hayır derken, sadece parayı ve geleceğini düşünür. Barcelona'dan teklif geldiğinde tabi ki birçok futbolcu parayı düşünmez ki kazanacaktır. Kariyeri düşünmez ki zaten kariyerinin altın cümlelerini yazmak için Barcelona'ya gidecektir. Bu dönemlerde Kapitalizmi en iyi kullanan takım Barcelona'yı konuştuğumuz yıllar 1970'li yıllar olduğunu için bunları unutalım. Johan Cruyff, Real Madrid, Liverpool, Hamburg gibi takımları da seçebilirdi. Dünyada şans yanında olmadan bir şey başarabilmiş biri tanıdınız mı?
Muhtemelen bunun cevabı hayır olacaktır. Johan Cruyff da şanslıydı.
En büyük şansı da Barcelona'ydı.
Ajax'ta büyüyen çocuk, Barcelona'da öğretmen oldu. Sahada her arkadaşına maç sırasında da taktik vermekten kaçınmayan, nasihatlerde bulunurken azarı da aksatmayan, rakibe gerektiği gibi davranırken onunla eğlenmeyi de unutmayan... Ciddi, öğretici, hırslı ve eğlenceli... Tıpkı Barselona kenti ve Barcelona FC gibi...
Belki de sadece İspanyol Diktatör Franco'ya inat olsun diye Barcelona'ya gitmiştir. Bunu yapmış olabilir, akıllı insanların her söylediğine inanmamalıyız.
1970'li yıllardan dünya birçok önemli olaya ve insana şahit oldu. Siyasi, kültürel birçok olay küreselleşmenin de etkisiyle tüm dünyayı etkiler hale geliyordu. Futbol da bundan nasibini aldı. 1970'lerde başlayan Hollanda etkisi, Sarı Fare'nin öncülüğünde 1974 Dünya Kupası Finali'ne çıktığında dünyada birçok insanın futbola bakış açısı değişti. Bartın'da bir kahvehanede maçı izleyen rahmetli dedemin de...
Johan Cruyff'un, dünyanın her insanına ulaşması belki aldığı kupalarla, attığı gollerde olmuş olabilir ama o insanlar Cruyff'u unutmadılar. Unutmamalarının sebebi ise belliydi, fikirleri...
Kimi zaman fikirlerini oğluna Katalan Papaz Jordi'nin adını koyarak gösterdi, kimi zaman da “Başarının; kazanmaya veya kaybetmeye bağlı olmaması felsefesiyle, ona göre oyun, beraberinde onu sevmeyi ve eğlenmeyi de getirmelidir” sözleriyle... Dikkat edin, çok radikal, virgülsüz ve koca bir nokta ile biten cümleler.
İspanya İkinci Ligi'nde yer alan Levante'nin, onu deli gibi istemesi görmezden gelmedi ve Valencia kentinin bu ufak takımına imza attı. Belki de sadece renkleri Barcelona'ya benzediği içindir, konu Cruyff ise gerçekten bilemeyiz. Ardından Ajax ve Feyenoord.
Çalımları ve her delikten geçebilmesiyle ona verilen Sarı Fare lakabı, Sarı Keçi de olabilirdi. 2 sene kaldığı Ajax, yeni bir teklifle gelmeyince sinirini en iyi yolla çıkardı. 35 yaşında, Feyenoord'a imza atarak bunu yaşattı. Üstüne bir de Feyenoord'u şampiyon yaparak kariyerine son verdi. Bunu şöyle somutlaştırabiliriz. Alex, Fenerbahçe'den ayrıldığında Galatasaray'a imza atıyor ve Fenerbahçe'nin önünde Galatasaray'ı şampiyon yapıyor.
Onun söyledikleri, devrimleri, çalımları ya da saçları bizi kendisine hatırlatmasa bile bilin ki futbol her gün bir şekilde hepimize Johan Cruyff'u hatırlatacak.
Belki biz bilmiyoruz ama futbol, neden Johan Cruyff'a zorunlu olduğunu çok iyi biliyor."
10 yaşında kapısından girdiği Ajax'ta futbolu öğrenen, oynayan, kupalar kazanan Sarı Fare'nin bir sonraki tercihi olan Barcelona ona Tanrı'nın bir hediyesiydi belki de. Her futbolcu, bazı kulüplerden teklif alır. Kimisine hayır derken, sadece parayı ve geleceğini düşünür. Barcelona'dan teklif geldiğinde tabi ki birçok futbolcu parayı düşünmez ki kazanacaktır. Kariyeri düşünmez ki zaten kariyerinin altın cümlelerini yazmak için Barcelona'ya gidecektir. Bu dönemlerde Kapitalizmi en iyi kullanan takım Barcelona'yı konuştuğumuz yıllar 1970'li yıllar olduğunu için bunları unutalım. Johan Cruyff, Real Madrid, Liverpool, Hamburg gibi takımları da seçebilirdi. Dünyada şans yanında olmadan bir şey başarabilmiş biri tanıdınız mı?
Muhtemelen bunun cevabı hayır olacaktır. Johan Cruyff da şanslıydı.
En büyük şansı da Barcelona'ydı.
Ajax'ta büyüyen çocuk, Barcelona'da öğretmen oldu. Sahada her arkadaşına maç sırasında da taktik vermekten kaçınmayan, nasihatlerde bulunurken azarı da aksatmayan, rakibe gerektiği gibi davranırken onunla eğlenmeyi de unutmayan... Ciddi, öğretici, hırslı ve eğlenceli... Tıpkı Barselona kenti ve Barcelona FC gibi...
Belki de sadece İspanyol Diktatör Franco'ya inat olsun diye Barcelona'ya gitmiştir. Bunu yapmış olabilir, akıllı insanların her söylediğine inanmamalıyız.
1970'li yıllardan dünya birçok önemli olaya ve insana şahit oldu. Siyasi, kültürel birçok olay küreselleşmenin de etkisiyle tüm dünyayı etkiler hale geliyordu. Futbol da bundan nasibini aldı. 1970'lerde başlayan Hollanda etkisi, Sarı Fare'nin öncülüğünde 1974 Dünya Kupası Finali'ne çıktığında dünyada birçok insanın futbola bakış açısı değişti. Bartın'da bir kahvehanede maçı izleyen rahmetli dedemin de...
Johan Cruyff'un, dünyanın her insanına ulaşması belki aldığı kupalarla, attığı gollerde olmuş olabilir ama o insanlar Cruyff'u unutmadılar. Unutmamalarının sebebi ise belliydi, fikirleri...
Kimi zaman fikirlerini oğluna Katalan Papaz Jordi'nin adını koyarak gösterdi, kimi zaman da “Başarının; kazanmaya veya kaybetmeye bağlı olmaması felsefesiyle, ona göre oyun, beraberinde onu sevmeyi ve eğlenmeyi de getirmelidir” sözleriyle... Dikkat edin, çok radikal, virgülsüz ve koca bir nokta ile biten cümleler.
İspanya İkinci Ligi'nde yer alan Levante'nin, onu deli gibi istemesi görmezden gelmedi ve Valencia kentinin bu ufak takımına imza attı. Belki de sadece renkleri Barcelona'ya benzediği içindir, konu Cruyff ise gerçekten bilemeyiz. Ardından Ajax ve Feyenoord.
Çalımları ve her delikten geçebilmesiyle ona verilen Sarı Fare lakabı, Sarı Keçi de olabilirdi. 2 sene kaldığı Ajax, yeni bir teklifle gelmeyince sinirini en iyi yolla çıkardı. 35 yaşında, Feyenoord'a imza atarak bunu yaşattı. Üstüne bir de Feyenoord'u şampiyon yaparak kariyerine son verdi. Bunu şöyle somutlaştırabiliriz. Alex, Fenerbahçe'den ayrıldığında Galatasaray'a imza atıyor ve Fenerbahçe'nin önünde Galatasaray'ı şampiyon yapıyor.
Onun söyledikleri, devrimleri, çalımları ya da saçları bizi kendisine hatırlatmasa bile bilin ki futbol her gün bir şekilde hepimize Johan Cruyff'u hatırlatacak.
Belki biz bilmiyoruz ama futbol, neden Johan Cruyff'a zorunlu olduğunu çok iyi biliyor."
GÜNÜN İLGİ ÇEKEN VİDEOSU
