İftardan sonra midede şişkinlik hissedilebilir. Ramazan ayında Müslümanlar oruç tutarak, İslam dinini önemli ibadetlerinden birini yerine getirmektedir. Bu değerli ayda, kendimize dikkat etmezsek, zaman zaman ufak çaplı sorunlar yaşayabiliriz. Ramazanın gelmesiyle, uzun süreli açlık ve susuzluktan kaynaklanan mide şikayetleri artış göstermeye başladı. Sindirim sistemini düzenleme özelliğine sahip olan ham bal, açlık sebebiyle artan mide asidini nötralize ederek, mideyi rahatlatıyor.
Ramazan ayında, uzun süren açlık ve susuzluktan mideyi korumak için ham balı sofralardan eksik etmemek gerekiyor. Sindirim sistemini rahatlatan gıdaların başında yer alan ham bal, mide şişkinliğini önleyerek, bağırsakların daha iyi çalışmasını sağlıyor. Öte yandan ham bal, içerdiği vitamin ve minerallerle, karaciğerden toksinlerin atılmasına da yardımcı oluyor. Ham balın, oruç açılırken su ile karıştırılarak içilmesinin yanı sıra iftar sofralarının vazgeçilmezi olan tatlıya alternatif olarak da tüketilmesi öneriliyor.
Mideyi kronik rahatsızlıklara karşı koruyor Ham balın uzun süreli açlıktan kaynaklanan mide şikayetlerinin önlenmesine yardımcı olduğunu belirten Honeyci Beslenme ve Diyet Uzmanı Emine Burun Güler, "Ramazan boyunca uzun süreli açlık mide sikayetlerinin artmasına yol açıyor. Bu şikayetlere doğal çözüm olarak işlenmemiş ham balı alternatif olarak önerebiliriz. Özellikle balın antibakteriyel, antioksidan, prebiyotik etkilerinin yara iyileşmesini hızlandırdığı, mide sorunlarına karşı kullanıldığı ve özellikle antimikrobiyel etkisinin akut ve kronik mide lezyonlarını karşı mideyi koruduğu ispatlanmıştır. Bu özelliklerden dolayı orucumuzu 1 tatlı kaşığı ham bal ile açabiliriz" ifadelerini kullandı.
Orucunuzu ballı su ile açabilirsiniz Uzun süreli açlığın midedeki asidi arttırdığını söyleyen Güler, "Boş mideye alınan ham bal, mide asidini nötralize ederek bizi rahatlatacaktır. Ayrıca hızla kana karıştığı için tokluk uyarısı da beyne daha hızla iletilecektir. Ayrıca orucumuzu açarken 1 bardak ılık suya katacağımız 1 tatlı kaşığı bal bağırsaklarımızın daha iyi çalışmasını sağlayarak, ramazanda görülen kabızlığı da gidermemize yardımcı olacaktır" dedi.
Ramazan'da şişkinlik neden olur? Şişkinliğe ne iyi gelir? Ramazanda uzun süreli açlığa bağlı sindirim sisteminin korunması, kabızlık ve şişkinlik gibi olumsuzlukların önlenmesinde dost bakteriler olarak bilinen probiyotiklerin her gün düzenli olarak alınmasının faydalı olduğu belirtildi.
Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı (BESVAK) Yönetim Kurulu Üyesi Diyetisyen Elvan Odabaşı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ramazan ayında vücudun beslenme şekli ve aralığı değiştiğinden sindirim sisteminde de farklılaşma yaşandığını söyledi.
Bu süreçte en sık karşılaşılan sorunun kabızlık ve şişkinlik olduğunu dile getiren Odabaşı, ramazanın ruhsal ve fiziksel anlamda sağlık açısından konforlu geçmesinin sağlık açısından da önem taşıdığını belirtti. Odabaşı, ortalama 16-17 saatlik açlık süresinin yönetimine dikkat edilmesi gerektiğini ifade ederek, ramazan ayı boyunca en az 6 saat en fazla 8 saat uyumanın iştah kontrolünde önem taşıdığını vurguladı. Odabaşı, sıvı tüketiminin en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri olduğunun altını çizerek, "İftar ve sahur öğünlerinde toplam iki litre sıvı alınmalı ve mümkünse bu sıvının 1-1,5 litresi su, yarım litresi ise sodyumu düşük maden suyu olarak tercih edilmeli." önerisinde bulundu. "Bağırsaktaki epitel yüzeye yapışması şart"
Ramazan süresince özellikle geç saatlerde yenilen ve uzun süreli açlığın üzerine hızlı tüketilen öğünlerin, bağırsakların işleyişinde değişikliğe yol açtığını anlatan Odabaşı, "Kabızlık, şişkinlik gibi şikayetler ortak sorun haline geliyor. Oysa düzenli çalışan sindirim sistemi hem ruhsal hem de fiziksel konforumuz için oldukça önemli. Bu anlamda sindirim sistemimizin konforunu artırmak, iştah yönetimine destek olmak, karaciğerin yükünü azaltmak, kan şekerini dengede tutmak ve ruhsal anlamda süreci daha huzurlu geçirmek için dost bakteriler içeren probiyoktikleri öneriyoruz." diye konuştu.
Probiyotiklerin özellikle bağırsak bölgesi için faydalı olduğunun çeşitli bilimsel çalışmalarla ortaya konduğunu dile getiren Odabaşı, bağırsakların enfeksiyona karşı korunmasında, bağışıklık sisteminin uyarılmasında, iltihaplı hastalıkların önlenmesinde ve savunma sisteminde görevli kimi maddelerin yapımının artmasında da etkili olduklarını ifade etti.
Odabaşı, bir mikroorganizmanın probiyotik olarak kullanılabilmesi için bağırsaktaki epitel yüzeye yapışmasının şart olduğunun altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Probiyotikler sindirim sistemimizde doğal olarak bulunan dost bakterilerdir. Düzensiz beslenme, stres, yaşam koşulları gibi sebeplerden etkilenmektedir. Bu nedenle dışarıdan takviye edilmesi, sindirimin düzenlenmesi ve bağışıklığın desteklenmesi için önem taşımaktadır.
Probiyotikler, bağırsak duvarında bulunan boşluklara yerleşerek buraya hastalık yapıcı bakterilerin yerleşmesini engeller. Asit ortam oluşturarak bazı mayaların çoğalmalarına engel olur. Salgıladıkları bazı enzimler aracılığıyla östrojen seviyesini düzenler, hastalık yapıcı bakterilerin ürettikleri toksin düzeyini azaltır, kansere neden olan maddelerin zararlarını azaltır, serotonin maddesinin salınımına yardım eder, kolesterol seviyesinin dengede tutulmasına yardımcı olur ve antibiyotik kullanımında ve sonrasında düzenli olarak kullanılan probiyotikler bozulan bağırsak mikroflorasının yerine getirilmesine fayda sağlar."
Odabaşı, probiyotiklerin günde bir kez sabah veya akşam yemekle beraber veya yemekten sonra gıda, su, süt ya da yoğurtla karıştırılarak kullanılabileceğini ifade ederek ramazan sonrasında da düzenli takviye alınmasını önerdiklerini söyledi.
"İftar ve sahur öğünü arasında mutlaka uyunmalı"
Yeme düzeninin sağlıklı olması için sahurda uzun süre kan şekerini dengede tutacak karbonhidrat kaynaklarından yararlanılarak tam taneli ekmek, bulgur, firik, karabuğday, tam buğday, siyez, makarna, karbonhidrat kaynağı besinlere yer verilmesi gerektiğini belirten Odabaşı, sahurun imsak vaktinden 30-40 dakika önce yapılması ve imsak öğününden 5 dakika önce hem sindirim sisteminin konforunu artıracak hem de tok kalım süresini destekleyecek bir içecek tüketilmesi tavsiyesinde bulundu.
Odabaşı, sahurda bir su bardağı light süt, bir toz şase probiyotik, 2,5 çorba kaşığı yulaf ezmesi, 60 gram muz ve bir çorba kaşığı kakaonun karıştırılarak tüketilebileceğini aktardı.
Sahur öğünü için kahvaltı alternatifinin değerlendirilmesi ve yumurtanın 36 saate kadar iştah yönetimi üzerindeki olumlu etkisinden faydalanılması gerektiğini ifade eden Odabaşı, sahurun ardından en erken bir saat sonra yatılmasının uygun olduğunu kaydetti.
Odabaşı, iftar öğününün ikiye bölünerek tüketilmesi gerektiğini vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
"Öğün başlangıcının çorba ile yapılıyor olması iştah yönetimi için önemlidir. Çorba ve ramazan pidesi ile öğün planlanarak, üzerine 15 dakikalık bir mola verilmeli. İftarın ikinci kısmında ise ana yemek olarak etli sebzeli, tavuklu sebzeli sulu yemek alternatifleri ve kuru baklagil alternatiflerine yer verilmeli. Tüketilen kırmızı et gramajı 120-150 gramı geçmemeli ve haftada iki günden fazla tüketilmemeli. Haftada 2 gün ise özellikle kuru baklagil tüketimine önem verilmeli. Tatlı olarak sütlü, meyveli tatlılar tercih edilmeli.
Besin tüketimi saat 23.00'ten sahur öğününe kadar sonlandırılmalı. İftar ve sahur öğünü arasında mutlaka uyunmalı. Çünkü, özellikle 00.00-03.00 arasındaki uyku, gün içerisinde kan şekerinin dengede kalması ve öğünlerde iştah yönetimi konusunda yardımcı olacaktır."
İftardan Sonra Kalp Çarpıntısı İftardan Sonra Kalp Çarpıntısı, Çoğu kişi ezan okunur okunmaz hızlı bir şekilde yemeğe başlar. Bu nedenle iftardan hemen sonra mideye bir ağırlık çöker. Bu durumda da iftardan sonra kalp çarpıntısına neden olur. Gün boyu aç kalan kişi, boş olan mideyi tıka basa yemekle doldurursa bu nedenle iftardan sonra kalp çarpıntısı meydana gelmeye başlar. Bu durumun bir çok nedeni vardır. Kişi gün boyu aç kaldığı için açlık hissini sürekli yemek yiyerek bastırıyor olabilir. Oysaki psikolojik olarak doydum hissi beyne gönderildiği zaman iftarda kişi daha az yemek tüketmeye başlar. Bunun yanı sıra iftarda yapılan yanlışlıklardan biri de yemeğin hemen arkasından tatlı tüketmektir. Oruçlu olan bir kişinin kan şekeri düşer. Bu nedenle ister istemez vücudu tatl bir şeyler çeker. Yemeğin hemen üzerine mide daha dinlenmeden tatlı tüketmek, kalp atışını hızlandırır ve kolesterolün yükselmesine neden olur. Bu durumda iftardan sonra kalp çarpıntısına neden olur.
İftardan Sonra Kalp Çarpıntısı Nasıl Önlenir? Öncelikle bilinmesi gereken bir gerçek vardır ki iftara başlarken yemek ile değil su ile başlanmalıdır. Hemen ardından bir adet zeytin veya bir adet hurma ile iftar açmak gün boyu boş kalan mideyi yemeğe alıştırır ve ağırlık yapmaz. Su ile iftara başladığınız zaman yemeği daha az tüketeceğinizi ve bu sayede de iftardan sonra kalp çarpıntısı riski ile karşılaşmadığınızı göreceksiniz. Bunun yanı sıra sahura kalkmamak veya sahurda fazla yemek yemek de oruçlu iken mideyi yoracağından iftardan sonra kalp çarpıntısına yol açar. Özellikle tansiyon hastalarının oruç tutmalarının sakıncalı olmasının nedeni iftarı açtıktan sonra kalp çarpıntılarının olmasından kaynaklanmaktadır. İftardan sonra kalp çarpıntısına yol açan bir diğer durum ise, kişinin ağır yemekler yiyerek iftardan hemen sonra spor yapması bu yiyecekleri eritmeye çalışmasıdır. Oysaki iftarda tüketilen besinler mideye ağırlık verirken üzerine bir de spor yapmak kalp çarpıntısına yol açarak kalbi yorar. Bu nedenle spor iftardan en az 2 saat sonra yapılmalıdır.
TANSİYON HASTALARI DİKKAT Yüksek tansiyonu olan ve ilaç kullanan hastaların tansiyonunun özellikle ramazanın ilk günlerinde düzensiz hale geldiğini ve genellikle yükseldiğini görüyoruz. Doktora danışarak yapılan düzenlemelere rağmen tansiyon kontrol altına alınamazsa oruç tutmayı bırakmaları istenebilir.İleri derecede yüksek tansiyonu olduğu bilinen ve bu yüzden çok sayıda ilaç kullanmakta olan hastalarda oruç zaten hiç düşünülmez. Bazı ilaç kullanan tansiyon hastalarında ise orucun etkisiyle tansiyon düşebilir ve ayağa kalkma sırasında bu belirginleşerek düşme ve bayılma görülebilir.
KALP VE TANSİYON HASTALARI ORUÇ TUTARKEN NELERE DİKKAT ETMELİ "İFTARDAN SONRA ÜST ÜSTE SİGARA İÇMEK KALP KRİZİ İHTİMALİNİ ARTIRIYOR" Sigara tiryakileri ile alkol bağımlıları için Ramazan ayının büyük bir fırsat olduğunu söyleyen Medicana International Istanbul KalpDamar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof.Dr.Mehmet Salih Bilal, iftardan sonra üst üste sigara içmenin kalp krizini tetiklediğini belirtti. Prof.Dr.Bilal, genel anlamda oruç tutmanında kalp sağlığı açısından yararlı olduğunu ifade etti.
"ORUÇ KANIN PIHTILAŞMASINI ÖNLER" Ramazan ayında özellikle sağlıklı ve hafif kalp hastalığı olan kişilerin oruç tutmalarının vücut sağlığı açısından yarar sağlayacağının altını çizen Bilal, "Genel anlamda oruç tutmak kalp sağlığı açısından yararlıdır. İyi huylu kolesterolün ramazan sonlarına doğru yükseldiğini, koroner hastalığında risk faktörü olan homosistein seviyesinin ise düştüğünü biliyoruz. Kalp atardamarlarında darlıklara yol açan ve koroner arter hastalığı diye adlandırılan plak dediğimiz oluşumların yırtılması kalp krizinin esas sebebidir. Oruç tutmanın bu plakların kapsülünü sağlamlaştırmada ve yırtılmalarına engel olmada çok etkili olabileceği düşünülmektedir. Kanın pıhtılaşma eğilimini azaltması kalp hastalarında bir diğer yararlı özelliktir.. Alkolden uzak durma açısından ramazan başlı başına büyük yarar sağlarken sigara tiryakilerinde aynı yararın sağlanabildiğini söylemek zor. Halbuki oruç tutabilen bir insanın sigarayı bırakması için ramazan iyi bir fırsat oluşturuyor. İftardan sonra tehlikeli biçimde üst üste sigara içenlerde kalp krizi ihtimali artıyor. Sağlıklı veya hafif derecede kalp hastalığı bulunanlarda oruç tutmak yararlı olmakla birlikte orta veya önemli derecede kalp hastalığı olanlarda çok sakıncalı olabilir. Ayrıca kalp hastalıklarının türlerine göre farklı etkilenmeler söz konusudur" dedi.
"İLAÇ SAATLERİ ORUCA GÖRE AYARLANABİLİR" "İlaç kullanıyor olmak tek başına bir engel değil. İlaçların alınış saatlerini ve miktarlarını oruca göre yeniden düzenlememiz mümkün " diyen Prof.Dr.Mehmet Salih Bilal, "İlaç teknolojisinde sağlanan gelişmeler sayesinde kalp hastalarının kullandıkları ilaçların çoğunun günde bir veya iki kez alınması yeterli olmaktadır. Bu ilaçların akşam dozları iftardan sonra, sabah dozları ise sahurda alınmak suretiyle tedavi aksatılmadan sürdürülebilir. Ancak kalp hastalığı olanların oruç tutmaya başlamadan önce doktorlarından izin almaları ve nelere dikkat edeceklerini öğrenmeleri büyük önem taşır. Kanımca hastalarımıza tavsiyede bulunurken hastanın oruç tutmaya ne kadar istekli olduğunu da dikkate almamız gerekiyor. Hastanın bir bütün olarak değerlendirilmesi ve hasta sağlığının hiçbir şekilde risk altına sokulmaması temel prensip olmalıdır.. Kalp hastalığının türünü, derecesini, varsa eşlik eden kalp dışı başka hastalıkları ve hastanın yaşını dikkate alınmak zorundayız" diye konuştu.
"YAŞLI OLMAK ORUÇ TUTMAYA ENGEL DEĞİLDİR" "Açlık ve susuzluğa maruz kalınca vücutta birçok mekanizma harekete geçmekte vücudun normal işleyişini sağlamaya çalışmaktadır" diyen Prof.Dr.Mehmet Salih Bilal, yaşlıların oruç tutabileceklerini belirterek şöyle konuştu: "Yaşlılarda bu mekanizmalarda bir zayıflık ve yavaşlama söz konusu olmaktadır. Sadece yaşlı olmak oruç tutmaya engel değildir. Sadece nüfus kağıdındaki yaşa bakarak böyle bir kısıtlama yapmak yerine oruç tutmaya engel önemli bir rahatsızlığı olup olmadığına bakmak daha doğrudur. Yaşlı insanlarda genellikle başka sağlık problemleri olduğundan oruç tutmaları tavsiye edilmez. Kalp hastalıkları günümüzde ilk sıradaki ölüm nedeni olduğundan yaşlı insanların mutlaka kardiyolojik kontrolden geçmeleri gerekmektedir. Oruç tutup tutamayacaklarının kendilerine doktorları tarafından bildirilmesi daha doğrudur.".
"KALP YETERSİZLİĞİ VE KALP RİTMİ BOZUK OLANLAR ORUÇ TUTAMAZ" Kalp yetersizliği ve kalp ritmi bozuk olan hastaların oruç tutmaması gerektiğinin altını çizen Mehmet Salih Bilal, "Kalp yetersizliği olan hastalar yaşamlarını sürdürmek için çok sayıda ilacı muntazam biçimde almak zorundadır. Kalp yetersizliğinde ilaç tedavisi ile birlikte vücuttaki sıvı ve tuz dengesinin korunması büyük önem taşır. Büyük özenle ve zaman içerisinde dengelenen bu tedavi düzeni oruç tutulduğu taktirde altüst olabilir. Bu hastaların tekrar toparlanmaları için hastaneye yatırılmaları gerekebilir. Bu nedenle kalp rezervinin azaldığı bu hastalara oruç tutmak tavsiye edilmez. Kalpteki ritm bozuklukları da genellikle oruçtan olumsuz etkilenir. Açlık sırasında vücutta sempatik aktivite artışı dediğimiz kalbin ritm bozukluklarını tetikleyebilecek sinirsel değişiklikler oluşabilir. Vücutta oruca bağlı sıvı ve elektrolit kaybı varsa bu da ritm bozukluklarını kolaylaştırır" dedi.
"HIZLI VE YAĞLI YEMEKLER KALP KRİZİNİ TETİKLER" "Koroner hastalarının oruçlu oldukları saatlerde önemli şikayetleri olmamakta, fakat iftar yemeği sonrasında şikayetler başlamakta ve acil servislere müracaatlar çoğalmaktadır" diyen Bilal, şöyle konuştu: "Hızlı yenilen, yağlı ve ağır iftar yemekleri kalbin yükünü çok arttırmakta miyokard infarktüsüne yol açabilmektedir. Bu hastalarda ayrıca yemek sonrasında egzersiz yapmamalarını tavsiye ediyoruz. Egzersiz ramazan ayında iken en en uygun sabah saatlerinde yapılabilir. Koroner hastalarının önemli bir kısmı aynı zamanda diyabet hastasıdır. Diyabet hastalarının tedavisinde sık sık ve küçük öğünlerle beslenme temel prensiptir. Özellikle insulin kullanan diyabet hastalarında oruç tutmayı önermiyoruz. Bazı müslüman ülkelerde insulin kullanan bu hastaların da güvenli biçimde nasıl oruç tutabilecekleri konusunda bazı formüller geliştirilmiş olsa da bu yaklaşımın genel kabul gördüğünü söylemek mümkün değildir. Kalp hastalarına diyet önerirken kalp hastalığının türü dikkate alınmalıdır. Ayrıca hastanın tansiyonu, kilo verme ihtiyacı, kalp yetersizliği olup olmadığı , kolesterol seviyesi , şeker veya böbrek hastalığı mevcutsa gözönünde bulundurulmalıdır. Bu şekilde belirlenen diyet ramazan ayında da sürdürülmesi gereken diyettir."
KALP AMELİYATI GEÇİRENLER DİKKAT Ameliyat olacak veya yeni olmuş hastalara genel anlamda oruç tavsiye edilmez. Ameliyat sonrasındaki iyileşme peryodunda hastalar genellikle bol sıvı, yüksek kalori ve proteine ihtiyaç duyarlar Kalp ameliyatları için bu durum çok daha fazla geçerlidir.. Kalbiyle ilgili bir cerrahi müdahale geçirmiş hastalarda hedef onları en kısa sürede normal hayatlarına döndürebilmektir. Kalp ameliyatı geçiren hastalarımıza genellikle ilk 2 ay zarfında oruç tutmamalarını öneriyoruz. Bir de oruç tutarken nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrenmiş olmaları ve bazı diyet kurallarına uymaları gerekiyor. Uymaları gereken kurallar geçirdikleri ameliyat ile ilgili olarak farklılıklar gösterebilir.
EN AZ 2 LİTRA SU İÇİLMELİ Uzun ve sıcak günler orucu daha zorlu hale getirir.Sıcaklarla birlikte aşırı terleme vücuttan su ve elektrolit dediğimiz maddelerin kaybına yol açabilir ve bunlar yerine konmamışsa buna bağlı tansiyon düşüklüğü, kalpte ritm bozuklukları ve kanda koyulaşma meydana gelebilir.Bu belirtiler sağlıklı kişilerde hafif seviyelerde iken bazı kalp hastalarında bütün dengeleri altüst edebilir.Ayrıca hafif böbrek rahatsızlığı olanlarda bu durum hastalığın ağırlaşmasına yol açabilir. Önemli böbrek yetersizliği, böbrek taşı ve önemli gut hastalığı olanlara ise oruç tutmayı zaten önermiyoruz. Sağlık problemi olmayanlara bile oruç tutarken günde en az sıvı alınmasını tavsiye ediyoruz.
İftardan sonra en az 10 bardak su için!Sıcak ve nem artışıyla birlikte vücut ısısı da artmakta ve aşırı terlemeye bağlı olarak vücutta su ve mineral kaybı olabilmektedir. Dolayısıyla vücudun elektrolit dengesi bozulabilmektedir. Buna bağlı olarak bayılma hissi, bulantı ve baş dönmesi gibi sağlık problemleri yaşanabilmektedir. Bu nedenle ramazan ayında oruçla birlikte kaybedilen sıvı miktarı mutlaka telafi edilmelidir. Bunun için oruç tutulmayan zaman içinde 2-2,5 litre (ortalama 10-12 bardak) su içilmelidir. Cacık, komposto gibi içecekler sıvı alımı için sağlık tercihler olabilmektedir. Buna ek olarak ayran da kaybedilen sıvı ve sodyum kaybı için ramazanda iyi bir içecek seçimidir. Yine sodyum ihtiyacı yemeklerle birlikte alınan normal tuz miktarı ile de karşılanmaktadır. Potasyum ihtiyacı ise muz, kavun, kayısı, kuru baklagiller, patates gibi besinlerle karşılanabilir.
İftarda yemek yemeye birden yüklenmeyin!Ramazanda tüm gün ve uzun süren aç kalma halinin iftarda son bulmasıyla birlikte birçok kişi birden yemeye yüklenebiliyor. Bu durumun özellikle mideye verebileceği zararı engelleyebilmek için, iftar zamanı öncelikle oruç çorba ile açılmalı ve ana yemek için en az 10 dakika beklenilmelidir. İftar en az 2 saat sonrası tatlı tercih edilmelidir. Tatlı olarak ise şerbetli ve ağır tatlılar yerine sütlü hafif tatlılar tercih edilmelidir.
Alınacak birkaç önlem ile ramazanı sağlıklı geçirmem mümkün!Ramazan ayı ile birlikte beslenme alışkanlıklarımız da tamamen değişebilmektedir. Kilo alımı, kilo kaybı, mide ve bağırsak rahatsızlıkları, hazımsızlık, kabızlık, tansiyon ve şeker yükselmesi ve kalp krizi ramazan ayı boyunca sık karşılaştığımız sağlık sorunlarıdır. Ancak bu ay boyunca beslenmede dikkat edilebilecek bazı noktalarla ramazan ayını sağlıklı ve rahat bir şekilde geçirmek mümkün.
Sahur ihmal edilmemelidir. Edildiği takdirde uzun süre aç kalma hali mide problemleri, kan şekeri düşmesi, halsizlik ve yorgunluk oluşturabilmektedir.
Kola, şekerli ve asitli içeceklerden, kızartmalardan, karbonhidrat açısından zengin hamur tatlıları, şerbetli tatlılar, kurabiyeler, yağlı hamur işleri ve çok yağlı ana yemeklerden kaçınılmalıdır. Sağlıklı sıvı tüketimi için; en başta bol su, yeşil çay, rezene çayı, maden suyu ve az şekerli komposto ve hoşaflar tercih edilmelidir.
İftar sonrası mutlaka yürüyüş yapın!Oruç açıldıktan sonra tüm gün aç kalan karnın doymasıyla birlikte mide de şişkinlik oluşabilmektedir. Bu şişkinliğin ve yenilen yemeğin hazmedilmesi için iftardan sonra en az bir yarım saat yürünmesi sağlık açısından faydalı olabilmektedir.